Modern Talking Röportaj
Yayınlanma Tarihi: 13-01-2021Son Güncelleme: 16-04-2021
Bu bölümde Modern Talking döneminde ve grubun dağılmasının hemen ardındaki dönemde çeşitli tarihlerde Alman medyasında ve diğer dillerde yer alan röportajlardan bir kısmını bulabilirsiniz.
• Thomas Anders ile söyleşi (Ibiza Heute, 2004 mayıs sayısı)• Spiegel Online adlı sitede 2 Nisan 2004'te yer alan Thomas Anders ile röportaj
• 29 Eylül 2003 tarihinde Alman Stern dergisinde, Bohlen ile yapılan sohbet niteliğideki yazı
• Müller Party'ye katılanlar ve Dieter Bohlen arasında chat
• Tagespiegel'de Thomas Anders röportajı 02.07.2003
• Die Zeit (Sayı 26), 18.06.2003 Thomas Anders
• 9 Haziran 2003. Bild gazetesinde Dieter Bohlen ile röportaj
• Die illustrierte Partizip'de yer alan Thomas Anders Röportajı
• Thomas Anders ile Söyleşi (Mittelbadische Presse/ Baden Online 31.03.2003)
• Thomas Anders ile Röportaj, Thüringer Allgemeine Mart 2003
• Thomas Anders ile Röportaj, Bunte Dergisi Ağustos 2002
• Modern Talking ile "Victory" üzerine söyleşi
• Thomas Anders, Röportaj (Berliner Zeitung, 09.03.2002)
• "America" albümünün ardından Thomas ile yapılmış söyleşiden alıntılar
• Chat Protokolünde Dieter Bohlen
• Dieter Bohlen ile röportaj (Bravo Dergisi, Nisan 1992 sayısı)
• Dieter Bohlen ile 1991 yılında yapılan röportaj. (Juma adlı derginin Nisan 1991 sayısı.)
• Thomas Anders ile söyleşi
(Ibiza Heute, 2004 mayıs sayısı)
Redaktörler: Wiltrud Swetje, Dieter Abholte
Almanca'dan Çeviri: Kamil KOÇAK
Thomas Anders ile
adadaki yazlık evinde yaptığımız söyleşi "Bu kadar...
İbiza mı? Asla!"
İlk İbiza deneyimleri gerçekten iyi
değildi.
Thomas Anders, Dieter Bohlen'den
ayrılmasından sonra böylesine talep görmemişti: Kabel 1
adlı kanalda "Best of Formel Eins" adlı programı
hazırlıyor. St.Petersburg'da ve Kremlin'de konserler
veriyor. Bizzat destek verdiği şarkıcı adayı Max,
Almanya "Eurovision" elemelerini geçiyor ve Stefan Raab
tarafından görücüye çıkarılıyor.
Bunun dışında
Thomas, Haziran'da Berlin ve Oberhausen'de iki büyük
konser verecek. Ve yeni CD'si "This Time" müzik
pazarında.
Stüdyo ve sahne arasında bir yaşam.
Heyecan içinde bir yaşam ama Thomas Anders kendisi ve
ailesi için bir huzur noktasına sahip: İbiza'daki evi.
Söyleşi için orada buluştuk.
Talamanca'nın
üzerindeki tepede yer alan müstakil evin yeşil kapısının
üstünde bir isim bulunmuyor. Zil düğmesinin yanında da
kameranın gözü var. Arkadaşları bu evi biliyor. Eğer
yabancı misafirler gelirse, Thomas Anders'in eşi Claudia
kapının önüne tahtadan bir ördek koyuyor ki yabancılar
adresi bulabilsin.
Güzel bir ev, fakat Thomas
Anders'in eşi Claudia ve oğlu Alexander(2) ile yaşadığı
belli olan, zenginliği ile övünen bir yapı değil.
Oturma odasında beyaz bir oturma grubu, yanan
mumlar, siyah bir kuyruklu piyano, çok sayıda da çiçek
var. Thomas Anders kanepede oturuyor, oğlu Alexander
etrafta dolaşıyor, Claudia ise bize çay servisi yapıyor.
Bu üçlünün, İbiza'da kendilerini mutlu hissettikleri
sezilebiliyor. Bununla beraber İbiza ve Thomas Anders
sonu mutlulukla bitmeyen bir hikayeye de sahip. Thomas
anlatıyor:
"Adayla ilgili hikayem korkunç bir
şekilde başlıyor. 1986 yılında önceki eşimle beraber ilk
defa gelmiştim buraya. Fırtınalı bir yağmur vardı,
adanın tek 5 yıldızlı oteli Sant Miquel'deki La Hacienda
otelindeydik. Fakat bunun iki zararı vardı: Birincisi,
bu otel dünyanın sonunda yer alıyor, ikincisi de
insanlar bizim 23 dolaylarındaki yaşımızla
ilgilenmiyordu. Yaş ortalamasını 85'e düşürmüştük.
Bir diskoya olan gezimiz de olumlu bir sonuç
vermedi: Çok insanın olduğu, çok hareketli diskolarda
durmam ben. İki gün sonra da geri döndük. Ve dedim ki:
Bu kadar... İbiza mı? Asla!"
Altı yıl önce
Thomas, adaya tekrar geldi, bu sefer şu andaki eşi
Claudia ile beraber: "Arkadaşlarımızı ziyarete gelmiştik
ve bambaşka bir adayı tanımış olduk. Klişelerin
ötesinde. Bu yıl da altı defa geldik buraya, ev aradık
kendimize, fakat hepsi hoşumuza gitmedi. Deniz manzarası
istiyorduk, fakat eflakta bir ev olmamalıydı."
Sonra rüyalardaki ev bulundu: Talamanca'nın
yukarısındaki kayalıkların üzerine inşa edilmişti ev.
Anders'ler eve bakıyorlardı. Sonbaharın bitimiydi, biraz
soğuk ve yağmurlu. Bu onların şansıydı: Çünkü şunu
tespit etmişlerdi: Kalorifer birşey yapmıyordu! Sıcak su
da yoktu! Ve havuz da masaj yapmıyordu, aksine içindeki
suyu alttaki kulübeye sızıyordu.
Thomas Anders
bir olayı hatırladı: "Çok soğuktu, saat ikide
arabadaydık. Kalorifer sonuna kadar açıktı. Adanın
üstünde yol alıyorduk, donmamak için. Sonra biri geldi
ve evin yasal olarak inşa edilmemiş olduğunu söyledi,
biz de adayı terk ettik."
Fakat Anders'e farklı
gelen bir konu da vardı: Bundan iki yıl önce Thomas
"Welt am Sonntag"daki yazılarında şunları söylüyordu:
"Talamanca'da iyi bir konumda ev satın almak!" Koblenz'e
gizlice fotoğraflar geliyordu: "O anda dedik ki: Evet,
işte bu! Bir buçuk yıldır bu evin sahibiyiz. Yerini
seviyorum buranın, çok güzel ve Eivissa'nın yakınında.
Peki Claudia ve Thomas neden Mallorca yerine
Ibiza'yı seçtiler? Şarkıcının cevabı: "Mallorca korkunç
derecede zorlayıcı. Sanki prodüktörün tabağındaymışsınız
gibi hissediyorsunuz. Buna ihtiyaç da olabilir,
olmayabilir de. Bir çok star bunu hissetmediği zaman
kendisini boş hissediyor. Bu dikkat çekme ve
görülmeyi... Daha kahvaltıdayken iyi bir şey
giymelisiniz, plajda iyi görünmelisiniz, akşam da öyle.
Bu sadece çok zorlayıcı, buna ihtiyacım yok, yıllarca
yaptım ben bunu! Ibiza'ya az bir eşya ile gelirsiniz:
Rahat gömlekler, pantolonlar, T-shirt'ler, bir kaç
sağlam ayakkabı ve iki çift eski kundura, böylesine
rahat."
Thomas devam ediyor: "Ve burada insan
tamamen sessizliğe bırakılıyor. Biz Botafoch'da da
oturduk, Eros Ramazotti ve Michelle'nin masasının
yanında. Sonra Kate Moss koşarak geçti oradan ve önde de
Valentino köpekleriyle beraber geçti gitti. Bunu kimse
görmüyor, kimsenin dikkatini çekmiyor, bu inanılmaz. Ya
da Schumi yatıyla kıyıya yaklaşıyor, ailesi içinde, bir
çocuk önde, kimseyi ilgilendirmiyor bu. Kısaca bu güzel
bir şey!"
Peki Claudia Anders ada hakkında ne
düşünüyor?
"İbiza'da hayat ve hayatı bırakmak
var" diyor. "Bu durumu tamamen enteresan buluyorum,
insanların nasıl bir karışım oluşturduğunu: Sanatçılar,
toplumun önde gelen kişileri ya da starlar. Hepsi
birarada."
Ama Claudia ve Thomas Anders'in burada
bulduğu en önemli şey huzur. Stresten uzak. Thomas
yeterince strese sahip. Geçmiş 85 günden 63'ünde işi
için yollardaymış. Sahne almalar, sözler, konserler,
"Best Of Formel Eins" programını hazırlama. Bu yayın
süper bir kitleye sahip, 1.5 milyon seyirci. Thomas
gülümsüyor: "Farklı birşeyler yapmak güzel. İnsanların
sadece şarkı söylememi değil, programı da yapabilmemi
görmesi güzel. Bunlar benim için de teşvik oluyor."
Randevu defteri tamamen dolu Anders'in: Rusya'da
gala konserleri, Kremlin ve St.Petersburg'da 7000 veya
9000 insanla beraber. Buna basında yer almalar, TV
programları da ekleniyor. Daha Almanya'daki konserlere
de hazırlanması gerekli. Bir de "Holiday on Ice" adlı
yeni bir beste üzerinde de çalışıyor. Neyin üzerine
başarısını tekrar devam ettiriyor peki?
"İnanıyorum ki, kim çok çalışıyorsa başarıyı da kazanır
sözünü söylemek çok basit olurdu. Burada daha fazla konu
var: Modern Talking'in sonlanmasından ve Dieter
Bohlen'den ayrılmamdan sonra odak noktası oldum. Çok
kişi gelip aynı şeyleri sordular: Bunu mu ya da şunu mu
yapmak istersin? Önceden belki şunu düşünüyorlardı:
"Thomas çok şey yapmalı!" ve bana da bunu sorma gereği
görmüyorlardı. Modern Talking zamanlarında solo olarak
sahneye çıkamazdım bile."
Dürüst olarak tanınan
Thomas Anders, ex partneri Dieter Bohlen hakkında da
konuşuyor, Bohlen'in kitabına dayanarak: "Onun için
İbiza büyük ihtimalle bir kabus olur, büyük ihtimalle
bir krize girerdi o. Çünkü burada kimse kimsenin
dikkatini çekmiyor, ve o gelince de kimse bakmaz."
Thomas'ın eşi Claudia da ekliyor: "Thomas'ın
partneri olarak ben, bu birlikte çalışmanın
noktalanmasından çok mutluyum. Sonunda bir tek sanatçı
kaldı: Dieter Bohlen! O öylesine az saygılı davrandı ki
etrafındakilere karşı. İlk kitabından sonra şu soru
sorulmalıydı: Bu insanla hala da bir sahne
paylaşılabilir miydi?
Kim on iki yıl beraber
yaşadığı kız arkadaşı hakkında, saf aptal ve alkolik
diyebilir ki! Eğer bu, yıllarca süren bir birlikteliğin
teşekkürü ise..." Claudia cümlenin devamını getirmiyor,
sadece başını sallıyor.
Tekrar İbiza'ya: Anders
ailesi adayı seviyor, denizi de Formentera'yı da. Burada
arkadaşlarıyla beraber bir yat da kiralamışlar. "Yat
gerçekten çok lüks, ama konu arkadaşlarla ve ailelerle
beraber iyi vakit geçirmek." şeklinde görüş belirtiyor
Thomas Anders.
O ve eşi iyi yemekleri de
seviyorlar. "El Pato", "Tu Casa", "Ocean Drive", "Can
Gall", "Casa Colonial", "Banyan Palace" ya da akşamüstü
güneşinde "Yemanja" Cala Jondal'da tercih ettikleri
adresler.
Anders'lerin İbiza'daki hayatları, iki
yaşındaki oğulları Alexander ile değişmiş. "Eskiden
plaja inerdik, insanlarla buluşurduk, akşam yemeği için
sözleşirdik, genelde de saat 23'ten önce olmazdı. Şimdi
Alexnader ile öğlenleri plaja gidiyoruz, akşamları
burada bir salata yiyoruz. Evdeyiz genelde."
Ve bu da
çok meşgul olan Thomas Anders için bir tür dinlenme.
Bunun dışında, gelecek konserleri 11 Haziran'da
Berlin, Columbia Halle'de, 12'sinde de Oberhausen
Arena'da.
15 Mayıs'ta da Thomas Anders,
Eurovision final gecesinde Hamburg'da büyük bir partinin
moderatörlüğünü yapacak.
Çalışmadan da İbiza'da
yürümez işler, bu yüzden Thomas Anders bu tatil evinde
elektro bir piyanoya sahip.
• Spiegel Online adlı sitede 2 Nisan 2004'te yer alan Thomas Anders ile röportaj
Röportaj: Jörg
Schallenberg
Almanca'dan Çeviri: Kamil Koçak
"İnsanlar bu Casting programını sevdiler"
Thomas
Anders, Modern Talking'in eski solisti, şimdi de efsane
haline gelmiş "Formel Eins" adlı programın yeniden
dirilmesi için -eskiden kötü anılara sahip olmasına
rağmen- moderatörlük yapıyor. Spiegel Online'de Anders,
neden TV moderatörlüğünde geriye bakılmaması
gerektiğini, "Nora" kolyesinin nasıl ortaya çıktığını ve
Dieter Bohlen hakkındaki görüşlerini anlatıyor.
SPIEGEL ONLINE: Sayın Anders, şu sıralar şaşırtıcı
derecede aktifsiniz. Önce Stefan Raab ile kızakla
kaydınız sonra, Max ile beraber Grand Prix programına
gönderildiniz, şimdi de "Formel Eins" adlı programın
moderratörlüğünü yapıyorsunuz. ProSiebenSat.1 ile
imzaladığınız şözleşmenin içerğinde daha neler var?
Thomas Anders: ProSiebenSat.1 ile bir sözleşmem yok, bu
sadece mutlu durumların birbiri ile bağlantısı sadece.
Stefan Raab'ı on yıldır tanıyorum, bana Grand Prix'te
yer alıp alamaycağımı sormuştu, kabul ettikten sonra da
diğer programda da yer buldum.
SPIEGEL ONLINE:
Peki Kabel 1 adlı TV kanalı, "Formel Eins" adlı program
için moderatör olarak sizi seçti, zaten bir dolu
orijinal moderatör varken.
Anders: Evet, işte bu
yüzden. Çünkü o kişilerin içinden hiçbiri ön planda
olmak zorunda olmadığı için... Onlar, arka plandan gayet
iyi şekilde yayını sürdürürler, ama yayıyını da
berberinde götüren birisine ihtiyaç da var.Ja, eben.
Kabel 1, ünlü bir yüzün yanında, 80li yılları da
simgeleyen ve iyi de konuşabilen birisini arıyordu.
SPIEGEL ONLINE: Bu biraz kandırıcı gibi kulağa geliyor.
Her şeyden önce size eskiden, Modern Talking
zamanlarındayken iyi davranılmazdı.
Anders:
Yayınlar esnasında bu durumla karşı karşıya kalmadık.
İster seksenlerde olun, ister şimdi değişen birşey
olmaz. Şimdiki moderatörler hem evcil hem de birisinin
elini hemen ısırabiliyorlar. Sonradan şahit olduğumuz
gibi, programın yapım aşamasından önce birdenbire çok
uçlarda noktalar dikkat çekerdi ve bunlar sonradan
anlaşılır şekilde sunulurdu.
SPIEGEL ONLINE: Açıkça ikiyüzlülük değil mi?
Anders: Yani, böyle çok insan yok mu? Her durumda
moderatörlerde sürekli genişleyen sanattan uzaklaşma
havası var. Önce size dalkavukluk ederler, siz de nereye
gittiğinizi anlarsınız, ama sırtınızı döndüğünüzde,
arkalarında iz bırakırlar... Bu da bir nevi
yüreksizliktir. Köşe yazarları, röportajlarında farklı
davranmazlar neredeyse. Köpek havladığı zaman onların
umurunda değildir bile...
SPIEGEL ONLINE: Fakat
şimdi Siz bu moderatörlerle çalışmak zorundasınız, bunun
için barış çubuğu tüttürdünüz mü hiç?
Anders:
Bunu daha ziyade olarak sportmenlik olarak görüyorum.
Modern Talking için inanılmaz derecede değersiz söler
söylendi, bizler tamamen kutuplaştırıldık yani. Ve eğer
Stefanie Tücking şimdi rock yapıyorsa, tabii ki bizi iyi
bulmayacaktır.
SPIEGEL ONLINE: Eskiden bazı
insanların sizden nefret ettiğini kavrar mıydınız hiç?
Anders: Açıkçası birisi müzik yapıyor diye ya da bu
yüzden başarılı ve milyonlarca plak satıyor diye, o
kişiden nefret etmeyi hiç anlayamamışımdır.
SPIEGEL ONLINE: Punk grubu "Die Goldenen Zitronen"(Altın
limonlar) eskiden "Thomas Anders'in öldüğü gün" adlı bir
şarkı seslendirmişti. Bunu şakavari mi buldunuz yoksa
tehditkar mı?
Anders: Ah, benim umrumda değil
bile, çoktan geçip gitmiş. Thomas Anders süper başarılı
olmuş bir ikilinin parçasıydı ve adımı kullanarak
popülarite kazanmayı denemişlerdi. Fakat kişi kendine şu
soruyu sormalı: Bugün Altın Limonlar nerede, Thomas
Anders nerede?
SPIEGEL ONLINE: "Formel Eins"
programına çıktığınızda nasıl algılandığınız konusunda
korku duymuyor musunuz eskilerle karşılaştırdığınızda?
Nazik, komik...
Anders: Evet, tabii ki! Ama
herkes seksenli yıllarda komik gözüküyordu.
Kimliğinizdeki resme bakın lütfen.
SPIEGEL
ONLINE: Daha iyi değil.
Anders: İşte... Ama en
azından renkli ve komik bir onyıldı... Ben doksanlı
yılların ne olarak algılandığını düşünüyorum. Eğer,
doksanlı yılların resmini yapsaydım, herkesin koyu gri
giyindiği açık gri bir resim yapardım.
SPIEGEL
ONLINE: O halde seksenli yıllarda kalalım. Sizin en
vahim moda eksiğiniz "Nora" kolyesiydi. Bu fikri siz
kendiniz mi bulmuştunuz?
Anders: Bu biraz
taşkınlıktan gelmişti... Tatilde havuzun kenarındaydık.
Udo Lindenberg üstünde büyük harflerle "Panik" yazan bir
kemer taşıyordu, o sırada da fikir aklımıza geldi, ben
de "Nora" kolyesini yapayım dedim. Önceden de Nora'nın
eleştiriler gözlerle yoklanacağını biliyorduk. Eğer ne
sonuçlar yaratacağını bilseydim asla takmazdım o
kolyeyi.
SPIEGEL ONLINE: Almanya'nın yeni
Eurovision temsilcisi Max ile birlikte yeni bir moda
ölçütü ortaya koydunuz.
Anders: Size birşey
demeli miyim? İnsanlar bu casting olayını çok sevdiler.
İnsanlar artık klişeleşmiş yüzleri ve elbiseleri
çekemiyor. Birdenbire karşılarına kilise şenliklerinde
sahneye çıkmış tipe sahip kişiler çıkıyor karşılarına.
Ona dedim ki, İstanbul'da o yüz pudrasıyla bayağı sıcak
olacaktır onun için.
SPIEGEL ONLINE: Stefan
Raab'ı bu kadar tanıyorsanız, ona hiç sizi de Eurovision
şarkı yarışmasına sokup sokamayacağını sormadınız mı?
SPIEGEL ONLINE: Hiç mi sormadınız?
Anders:
Benim için düşüş noktası, yeni yetişen bir
yeteneğinkinden farklı. Bu durumu Sabrina Setlur'da
görebiliyorum, bir zamanlar Alman Rap'inin örnek
şarkıcısı gösteriliyordu. Şarkı yarışmasındaki
başarısızlığı ile de en büyük kaybeden olarak
gösterildi. Bunun için yanlış bir şey de yapmadı. Eğer
şimdi katılsam ve ikinci olsam, benim başıma da aynısı
gelecektir. Eğer kazanırsam da: Ah, birileri
planlamıştır olacaktır.
SPIEGEL ONLINE: Yeni bir
CD çıkardınız piyasaya, Modern Talking'ten daha farklı
bir tarzı var gibi. Dieter Bohlen'in daha iyi olan
tarafı olarak sayılmak ve hep onun şarkılarını söylemek
sizi sıkmadı mı hiç?
Anders: Hayır. Eğer bir
grupta yer almış başarılı sanatçılar gruptan ayrıldıktan
sonra "Hah, kendimi şimdi özgür hissediyorum ve her
zaman yapmak istediklerimi yapabilirim diyorlarsa, bunu
çok korkunç bulurum. Kim onları zorlamış ki? Her
sözleşme yenilemede şunu diyebilirim değil mi: Hayır,
artık devam etmek istemiyorum. Modern Talking'i ikinci
defa canlandırmak zorunda değildim. Fakat bunu
istiyordum ben! Modern Talking hoşuma gidiyor, müziğini
hala seviyorum, bununla birlikte müzik tarihi de yazdık.
SPIEGEL ONLINE: Bir geri dönüş daha olacak mı?
Anders: Geri dönüş... Bizim medyamızda bu biraz kaba
bir hal aldı. Eğer yaz aylarında tatil yapıyorsanız,
ondan sonra kendi geri dönüşünüzü de hazırlamalısınız.
Gerçekçi olalım: Eğer bu konuda söz vermiş olmasam,
Dieter Bohlen hakkında kişisel hiçbir düşüncemi de
açıklamam. Kitabında benim hakkımda anlattığı
hikayelerle ilgili konu sonbaharda kapandı. Şimdi
avukatlar bununla ilgileniyor.
SPIEGEL ONLINE:
Bir rövanş söz konusu olmayacak mı? Dieter Bohlen
hakkında yeterince kötü hikaye vardır anlatılacak değil
mi?
Anders: Sonra da ben ondan daha iyi durumda
olmam. Niveau'dan beri aramızda bir kaç basamak olduğuna
inanıyorum. Kitap yazma konusunda birkaç önerim vardı,
fakat onun önceliği olması konusu vardı tabii. Fakat o
kendi başına yaptı herşeyi, ben bunu yapmak zorunda
değilim. Bu benim sanatım da değil aynı zamanda.
Böylesine göze girme çabalarında değilim ben ve sahte
tavırlara da girip ikiyüzlülük yapmak istemem. En güzeli
ise: Dieter Bohlen de sahte tavırlara girip ikiyüzlülük
yapmıyor. O zaten öyle...
• 29 Eylül 2003
tarihinde Alman Stern dergisinde, Bohlen ile yapılan
sohbet niteliğideki yazı:
Herşey Bohlen mi, ya da ne?
Söyleşiyi yapan Hannes Ross
Almanca'dan çeviri :
Kamil Koçak
Tabii ki Dieter Bohlen kendisini
dünyanın merkezi gibi her zaman hissetmedi. Eskiden,
1967 baharında bu boktan kapitalist dünyadan bir gün bir
kardeşçe bir dünya olacağına hala inanıyordu. Daha 13
yaşındaydı ve Oldenburg'un dış mahallelerinden birinde
yaşıyordu. "Bild" gazetesini değil, aksine Karl Marx'ın
tapınılan kitabı "Das Kapital"i okuyordu. Ve bir
Mercedes köy sokağından geçerken küçük Dieter yüksek
sesle "parti kodamanının boktan külüstür arabası!" diye
bağırıyordu arkasından.
Aptalca olan sadece,
babası Hans'ın müteahhit olmasıydı. 200 işçi emrinde
çalışıyordu. Ve bu da yetmezmiş gibi baba Hans da "parti
kodamanının boktan" Mercedes'ini sürüyordu. Birşeyler
gerçekleşmeliydi. Böylece Dieter Bohlen bir öğleden
sonra evinin çatısına çıktı ve kendi devrimini ilan
etti. Eğrilmiş antene orak ve çekiçli komünist bayrağı
çekti. Bayrak aşağı inmeliydi ve Dieter de banyoya,
firma sahibi Bohlen'in oğlunu hak ve düzen konusunda
şiddetle azarladığı yere...
Belki o gün,
Bohlen'in sağ ya da solun, muhafazakar ya da sosyalın
önemli olmadığını anladığı gündü. Bunlar sadece, aptalca
gevezelik edenler için boş simgelerdi. Eğer hayatta sağ
kalınmak isteniyorsa, güvenilebilecek tek kişi vardır:
kişinin kendisi. Ve sadece bir sabite güvenilmeli:
yukarıda kalabilmek.
36 yıl sonra Dieter Bohlen
Hamburg'daki bir restoranda oturuyor. "Hey sen oradaki,
dilbalığınız var mı? Açım be!" şeklinde masasına
yaklaşan genç bir garsona sesleniyor. Yaşlı bir çift de
korkmuş şekilde bakınıyor. Adam sessizce şu cümleyi
fısıldıyor: "Bu Dieter Bohlen!" ve eşi de anlamış bir
vaziyette başıyla onaylıyor. Bohlen, insanların
baktığını biliyor. Onlar, Bohlen'i tanıdılar, bu yüzden
ödüllendirilmeliler. Cebinden mobil telefonunu çıkarıyor
ve reklam anlaşması yaptığı GSM operatör firmasının
avukatıyla yüksek sesle konuşmaya başlıyor. "Reklamda
telefonu Beckenbauer gibi yüksekte tutmam" diyor. "Bunun
için bir dağ keçisine sahip değilim, bu megaboktan bir
şey!" Mutlu bir şekilde cep telefonunu yerine koyuyor.
Şimdi oradaki herkes kiminle orada oturduklarını
biliyorlar. Dieter Bohlen yıllarca güçlülerin ve ciddi
insanların saygısının özlemini çekti. O her zaman ulusun
göt deliğiydi sadece çünkü. Gıcırdayan lastikleriyle
Ferrari'sini diskoteklerin önünen park eden ve içeride
kendisini genç, seksi ve kariyer yapmış kızlara hayran
bırakan gösterişçi popçu. Her zaman herkese kendisinin
iyi bir turna balığı olduğunu göstermek zorundaydı.
Bulvar basınını Hamburg yakınlarındaki Tötensen'deki
villasına davet eder ve zenginliğini gösterirdi, her
zaman bir fiyat verişle: 25.000 Euro kullanılmış bir
Rolls-Royce için, 40.000 Euro'ya bir şömine, 13.000
Euro'ya bir Rolex. Önceki hayat arkadaşı Nadja Abd El
Farrag için "Temizlikçi kadına ihtiyacım yok - kız
arkadaşım Naddel var ya" şeklinde konuşmuş olan Dieter
Bohlen duygulu insanlar için bu yüzden modern
proleteryanın doruk noktasıydı.
Fakat Dieter
Bohlen'in hayatında bir şey vukubulmuş olmalıydı. TV
kanalı RTL kendi seyircisine, Bohlen ya da Schröder'den
hangisinin Almanya'yı krizden daha iyi çıkaracağını
sorduğunda yüzde 85lik kesimin düşüncesi müzik
yapımcısından yanaydı. Birdenbire adının önüne yeni
sıfatlar geldi: "Bild" için artık "Pop-Titan"dı, "Focus"
onu "Tüm sanat eseri", "Süddeutsche Zeitung" ise "bir
milli miras" olarak tanımlıyordu. Bohlen şimdi çok
seyrek magazin ağırlıklı "Gala"ya konuşuyor ve iş
dünyası ile ilgili olan "Handelsblatt"a nasıl sinerji
birleştirilir ve networking işletilir konularını
anlatmayı daha çok seviyor. O bir yapıcı; neye el atarsa
başarıyla sonuçlanıyor. Belki insanlar, Bohlen'in
davranışları göze çarpan Bavyeralı, Daniel Küblböck adlı
bir Teenager'dan bir popstar yaptığı için, Almanya'yı da
pislikten çıkarabileceğine inanıyorlar.
Bununla
beraber kendisine bu gözle bakıldığı için Bohlen
kendisini değiştirmedi. Her çağın zihniyetine karşı
dayanıklı; "Modern Talking" zamanlarından beri sahip
olduğu boyalı sarı saç tutamlarını hala kafasında
taşıyor. Hala da çok uzun süreler güneşlenmek için
bankta yatıyor. Ve eğer gerçekten iyi buluyorsa birşeyi,
bu seksenlerden beri Dieter Bohlen dışında kimsenin
böyle düşünmediği "mega şehvet" oluyor. Ve kendisine
kendi pop şarkıları hala da aynı geliyor. Birileri ona
niçin insanların onu birdenbire istediklerini sorduğunda
cevabı bulması uzun sürmüyor: "Basitçe insanlara karşı
"mega samimiyim". Kamera önündeki ve arkasındaki Bohlen
arasında hiç bir farklılık yok. Bütün herşey
filtrelenmeden çıkıyor benden."
Bugün de yine
böyle filtresiz bir gün. Tüm öğle öncesi fındıkkıran
sırıtışını televizyon kameralarına attı. Her zaman
olduğu gibi kendi kendisinin reklamını yapmak için.
Alman TV kanalı RTL için, üç yıllığına bir anlaşmaya
imza atıldı. Özel bir yayın hazırlıyor, başlığı: "Dieter
Bohlen'in ultimativ Süperstar Şovu". Şimdi en iyi
yapabildiği şeyi yapıyor: Konuşuyor. Ex sevgilisi
Naddel'in herşeyi açığa vuran kitabından korkmadığını
söylüyor, çünkü böyle bir kitabı Naddel'in zaten
yazamayacağını düşünüyor. Ve 23 yaşındaki kız arkadaşı
Estefania ile evleneceğini belirtiyor, fakat bir gün
Estefania'nın onu, tekerlekli sandalye ile kayalıklardan
aşağı itmesinden korkuyormuş.
RTL'nin sarışın
bayan röportajcıları ona köpük ve kumaştan yapılmış
renkli mikrofon topunu tuttukları zaman ona soru sorma
ihtiyacı duymuyorlar. Kamera çalıştığı zaman, Bohlen
harekete geçiyor. Ara vermeden, konuşmacı olmadan her
zamanki sohbet havasında. Ama gerçekten mutlu olarak
davranmıyor sonra. Dilbalığını mutsuz biçimde çiğnediği
gibi, bir anlığına suratından o daimi sırıtışı kaçıyor.
Birden bire yorgun ve yaşlı gözüküyor. "Yarın herşey
sona ermiş olabilir, eğer dikkat etmezsem" diyor.
Sözleri fısıldıyor kimsenin duymasına izin
vermemişçesine.
Bohlen RTL'nin CEO'suna bazı
konularda müteşekkir. "Deutschland sucht den Superstar"
adlı casting şovundaki "Bad Guy" olarak Bohlen'i Bay
Zeiler seçmiş. Örnek aldığı kişi ise programın
Amerika'daki versiyonu "American Idol"da yer alan müzik
prodüktörü Simon Cowell. Simon Cowell, yarışmada yer
alan bir bayana "Eğer 2000 yıl önce şarkı söyleseydin,
insanlar seni taşlardı" dedikten sonra Zeiler'in aklına
hemen Bohlen gelmiş. Almanya'daki başka hiçbir seçkin
kişinin Bohlen kadar çenesini böyle kullanamayacağını
düşünmüş.
Eylül'ün başından beri Bohlen yine
milyonların önünde "star yaratıcı" rolünü oynuyor. Kimse
Bohlen'in yanındaki jüriyle ilgilenmiyor. Ne
BMG-Music-Chief Thomas Stein'in tatsız yorumları, ne
radyo yapımcısı Thomas Bug'un çekingen yargısı, ne müzik
eleştirmeni Shona Fraser'in aşınmış cana yakınlığı.
Onlar sadece Dieter Bohlen'in yönettiği temsil ediciler.
Herkes onun "Sen ormanda el feneriyle dans eden bir kör
gibi dans ediyorsun" gibi bir çift söz söylemesini
bekliyor. Geçen çarşamba beş milyondan fazla kişi
Casting şovu "DSDS"yi seyretti, yüzbinlerce defa
Bohlen'in sözleri geçen yıl internetten indirildi.
"Zeiler'e sonsuz minnettar olmalıyım. Benim gerçekte
ne olduğumu göstermeme fırsat tanıdığı için" diyor
Bohlen. Fakat Bohlen gerçekte nasıl ki? O "Bild"
manşetleri, skandal kitapları ve No.1 hitleri arasındaki
bir medya tiyatro gösterisinin rejisörü mü? Ya da belki
sadece şiddeti, başkalarının yeni bölümlerini ve yeni
baskılarını tanımak için kullanan bir bulvar temsilcisi
mi?
"Gerçekten 'Bild'in benim için yazdıkları hiç
etki bırakmadı bende." diyor hergün Bohlen.
Tötensen'deki villasının çiftçi mutfağında oturuyor.
"Puschi, bana bir yeşil çay yapar mısın lütfen?"
şeklinde kapıdan içeri elinde alışveriş torbaları ile
giren kız arkadaşı Estefania'ya sesleniyor. Yıldırım
süratiyle alınanları buzdolabına yerleştiriyor ve mutfak
masasının üzerine bir fincan yeşil çayı koyuyor. Sonra
tekrar gözden kayboluyor. Bir hayalet gibi. Dieter
Bohlen'in önünde serilmiş bir kaç dergi var, günlük
basın takibi. Sadece Bohlen'in yer aldıkları okunuyor.
En çok da birkaç ay önce kapağında "Neden insanlar
birdenbire Bohlen'i sevmeye başladı?" yazan TV dergisi
"Hörzu" hoşuna gitmiş Bohlen'in. Röportajcılara örnek
olarak, nasıl iyi bir hikaye ortaya sunmasını
gösteriyor.
Evde onunla beraberken Bohlen sistemi
bir bölüm anlaşılıyor. Çünkü temelde telefon hattının
sim kartında iki numara var, Avrupa'nın en büyük TV
yayıncısının şefi Zeiler'in ve Avrupa'daki en büyük
günlük gazete "Bild"in başyazarı Kai Diekmann. Bohlen
ikisi ile beraber sürekli kontak halinde, çünkü onlar
Bohlen'in kendi başına pazarlama makinesini ayakta
tutuyorlar. Diekmann başsayfalar, Zeiler ise yayın
saatleri ile ilgileniyor.
Bu öğleden sonra da
"Bild" yeni bir haberin baskısını fakslamış Bohlen'e.
Bohlen, kendi başına bu baskıyı mutfak masasında
düzeltiyor. Başlık: "Dieter Bohlen'in yatağında oniki
dişi". Altında da RTL'nin bir programından alınmış bir
resim. Hangisi daha hoş gelir kulağa, dişi mi kadın mı.
Bunu soruyor Bohlen ve kendi kendine cevabı buluyor:
"Kadın daha ciddi geliyor kulağa." Böylece metin,
Bild'in yazı işlerine geri gönderiliyor ve ertesi gün
bütün değişiklikleriyle baskıya verilecek.
Bir anda
havada yakalaması gereken bir çok top var Bohlen'in:
"Hinter den Kulissen" adlı ikinci kitabı bestseller
kitabı "Nichts als die Wahrheit"tan sonra şu an piyasaya
sürülüyor birkaç gün içinde. Beş reklam müşterisi var.
Bir giyim firması, bir süt üreticisi, bir GSM operatörü
bir elektronik eşya mağazalar zinciri. Yeni fotoğraflar,
reklam spotları ve bestelemesi gereken cep telefonu
melodileri var daha. Bunun yanında gelecek yıl
sinemalarda gösterilecek olan hayatı ile ilgili çizgi
film var.
Son olarak SPD politikacısı Monika
Griefahn Bohlen'i Federal Kazanç Kurumu'na önerdi,
Cottbus'tan bir iktisatçı ona bir konuk profesörü sundu.
"Superstar"-Galibi Alexander ya da Yvonne Catterfeld
gibi pop yıldızcıkları hızlı kazandıkları şöhretleri
sönmeden yeni Bohlen hitleri bekliyorlar. "Herşeyle
kendi başıma ilgili olmadığım için dereden aşağı iniyor"
şeklinde yakınıyor Bohlen. Eskiden bir fitnes
fanatiğiydi, her gün iki saat ağırlık çalışması
yaparmış. Şimdi 90 kilo ağırlığında ve kendisini çok
yağlı hissediyor, ama çok yüksek bir noktaya gelmeden de
fitnese gitmek istemiyor şimdi. "Tereddüt sadece zaman
harcatır" diyor Bohlen. O şimdi vazgeçemiyor, kontrolü
de teslim edemez.
İlk haber gazetesi "Bild"de
kitabından birkaç özet var. Konu Udo Jürgens, Hartmut
Engler veya Eva Herman gibi seçkin kişilerle ilgili.
Hikayelerin içeriği de hızlıca anlatılmış: Ben, Dieter
Bohlen, bu yalancı şov türünün tek dürüst yüzüyüm. Bunu
bilen zaten kitabıma da ihtiyaç duymaz. Buna rağmen bir
Bestseller olabilir. Dedikodu kitapları her zaman iyi
satar, toplumun seçkin kişilerinin dedikodu kitapları
daha da iyi. Ve kapakta sırıtan bir Dieter Bohlen'in
dedikodu kitabı da en iyisidir.
Sayfaların
arasından sıcak hava çok esse bile de... Bir noktada
Bohlen ciddi bir iddiada bulunuyor, şarkıcı Nena ile
birlikte "takırdadığı"nın artık pek bilinmediğini
belirtiyor. Şöyle olmuş olay: Bohlen'i şikayetlerden
koruması gereken avukatı ve Bild'de yazarlık yapan ve
sırları açığa vurma ile para kazanan, Bohlen'in
co-yazarı Katja Kessler arasında bu konu hakkında yeni
hikayeler oluşmuş. Önceki çalışma arkadaşı Thomas
Anders'e "açgözlü, tembel ve vicdansız" olarak hakaret
etmiş.
Bohlen yine epey dağıtıyor yüz ifadesini,
bu sefer kimsenin gülebileceği bir durum yok. Sesi
kalınlaşıyor ve birdenbire onun da olmak istediği o
sevimli, anlayışlı Dieter amcadan eser kalmıyor. Eskiden
kendi kendine zarar vermeden kimi yargıcın önüne
çıkaracağını daha iyi bilirdi. Medyada lobi olmadan
kolay fedakarlıklar... Biyografisinde önceki kız
arkadaşı Naddel'i alkolik olarak belirttiği gibi...
Şampanya şişelerini bahçedeki çalıların arkasına
saklıyormuş.
Buna rağmen Dieter'i sevmemek zor.
Bohlen çiftçi kurnazlığında bir açığa direk vurmaya
sahip başkasının hıncını gideren cinsten ve Dieter
insanların onun için kendilerini işe koşmasını iyi
anlıyor. Onunla zaman geçiren her kişi, onun tarafından
istenmek(sevilmek) istiyor.
Belki bu yakında 50
yaşına gireceği içindir, ama onda hükmeden etki, bir
çocukta olan etki. Gürültücü, yosma, övüngen ve güvensiz
bir çocuğun etkisi, her zaman korkusu olan ve ciddiye
alınmamış bir çocuk. "Seninle beraber oturduğum şu
esnada bir kaç yüz bin Euro'ya hit bestelemekten para
kazanmayı isterdim." şeklinde sözler çıkıveriyor
ağzından. 160 milyon plağın üstünde satış yapmış ve
Almanya'nın en başarılı müzik prodüktörü sayılan bir
kişinin hala kendisini böyle sert kanıtlama çabası
içinde olduğunu görmek insanı şaşırtıyor.
Hiçbir
zaman, en iyi müzik üreticisi olduğunu söylemeyecektir,
bu kadar bir kendini beğenme olmayacaktır. "Ben sadece
en başarılı olanıyım. Geri kalanlar ise sadece zevk
meselesi." Villasının birinci katında bir müzik odası
var. Duvarlarda altın plaklar. Duvar kağıdının boş bir
yeri yok. Ve konuk odasındaki yatağın üstü de yarım
düzine onlardan dolu. Bir keyboard, bir kaç çift gitar
ve eski bir Grundig teyp kaydedicisi, demo şarkılarını
tamamlamak için daha fazlasına ihtiyaç duymuyor. Son
rötüşları ise CDlerde pek anılmayan isimsiz ses
tenekecileri yapıyor.
Bohlen, masanın altında
duran, içi Demo kasetleri dolu üç karton gösteriyor. "Bu
küçük, büyük ve büyük bok" diyor. Sonra "büyük bok"
kategorisinden bir kaset çıkarıyor ve recorder'a
takıyor. Vakvaklayan bir ses, keyboard, ucuz bir
bilgisayarlı ritm makinesi üzerinden duyuluyor ve bir
melodiyi tanımak zor gerçekten. "Adamım, o kadar da
kulağa kötü gelmiyor" diyor Bohlen, "bundan süperstarlar
için yeni bir hit çıkarabilirim. İddiaya girelim mi?"
Bunu söylerken çok ciddi ve büyük olasılıkla iddiayı da
kazanır. Son dört ay içinde 65 yeni şarkı yazdı ve dört
buçuk milyon plağı da son dört ay içinde sattı. Kimse
Alman çatılarının altında neyin dinlendiğini daha iyi
bilemez.
Tabii ki bir numara hitler ve altın
plaklar onu harekete geçiren şeyler değil. Paraya da
yeterince sahip. Gazetelere göre 130 milyon euro
(yaklaşık 211 Trilyon TL) serveti var. Bugün emekliye
ayırsa kendisini ve hiçbir şarkı yazmasa, yılda 400.000
Euro telif haklarından dolayı kasasına para girecek.
Peki onu sessizliğe gömülmekten alıkoyan şey nedir?
Akşama doğru da mutfağının çiftçi masasında
otururken bu sorunun da cevabını buluyor. "İnsanların
beni sevmelerini istiyorum. Diğer herşeye göre beni
harekete geçiren bu. Halkın aptal adamının yerinde
yeterince kullanıldım". Kısa bir süre susuyor ve
dudağının üstünü siliyor, yoksa söylediği sözlerden
korkmuş olacaktı.
• Müller Party'ye katılanlar ve Bohlen arasında chat.
Tarih:
02.09.2003
Almanca'dan çeviren: Kamil Koçak
Dieter:
Buradayım!
Homer: Dieter, nereden bu chat
oturumuna katılıyorsun?
Dieter: Evimden (Tötenzen)
Mr.Bacon: Blue System hakkında ne dersiniz?
Dieter: Blue System ile ilgili asla bir şey olmayacak!
Mr.Bacon: Solo yorumcu olarak??
Dieter: Solo
kariyerime Dieter Bohlen olarak geri döneceğim.
Sharky76: Modern Talking DVD'si ne zaman piyasaya
çıkacak?
Dieter: Noel zamanında.
Ela: Diyorlar
ki solo albümünün piyasaya çıkmayacağından emin
değilmişssin?
Dieter: Benim solo CD'im çıkacak? Bunu
bütün kalbimle istiyorum!
Sharky76: Dieter, neden
son konserinizde Thomas'a tek bir söz bile söylemedin?
Dieter: Özellikle senin için Thomas'a bir süre sonra
birşey söyleyeceğim.
Zico: Bohlen - başkan!
Dieter: Senin saygını hissediyorum, zico!
Breuni:
İkinci kitapta aynı kahramanlar mı olacak yoksa yenileri
mi var?
Dieter: İkinci kitapta sadece yeniler olacak,
ne Naddel ne Verona!
Andre Schulz: Dieter, senin
cool T-shirtlerini hangi firmadan sipariş edebiliriz?
Dieter: Andre, T-shirt'ü s.Oliver'den OTTO kataloğundan
seçerek alabilirsin!
Sharky76: Dieter, ne zaman
üzerinde "Bohlen 1" logosu olan T-shirtleri
alabileceğiz?
Dieter: Bildiğim kadarıyla, "Bohlen 1"
T-shirtini almak isteyen fanlar bunu bir ay içinde
gerçekleştirecekler.
Homer: Dieter, seninle
sunulmuş olan inek hala seninle mi sunulacak, yoksa
bundan tas kebabı mı yapacaksın?
Dieter: Carolina
yaşıyor hala, o hamile ve yakında küçük bir buzağı
ortaya çıkacak.
(MT Türkiye açıklama: Biliyorsunuz
Dieter, Müller Milch reklamında oynuyor, ilk reklamda
yer alan inekten bahsediliyor.)
Breuni: Dieter,
Müller Party bunun gibi partiler verecek mi yine?
Böylece sende bizimle eğlenmeye gelirsin.
Dieter:
Party partileri planlandı.
Zico: Modern
Talking'in eski fanları her nedense kaderin insafına
kalmış.
Dieter: Ben her zaman fanlar için en iyisini
yapmaya çalıştım, fakat MT ABBA gibi aynı tarihe uğradı.
En iyi yol buydu. Fakat bazı fanlar bu yüzden üzüldüğü
için üzgünüm gerçekten!
Timmy26: Hangi Alman Rock
grubunu en çok seviyorsun?
Dieter: İngiliz grupları
daha çok seviyorum.
Lars: Dieter, NE ZAMAN
EVLENECEKSİN SONUNDA?
Dieter: Kesin olan, Estefania
ile gelecek yıl evleniyorum!
Breuni: Film
gerçekten sadece gelecek yıl mı gösterime girecek yoksa
daha erken mi?
Dieter: Film sonbahar 2004'de
gösterimde olacak.
Sharky76: Bununla birlikte,bu
Koublick MT/BS ile mukayese edilemez. Başarısı uzun
sürmeyecek! Onunla çalışmaktan hoşnut olmayacaksın!
Dieter: Sharky, arkadaşım, zavallı Daniel'i rahat bırak!
O çok hassas bir kişi!
Mr.Bacon: DSDS-3 de
planlandı mı?
Dieter: öyle planlar embriyo halinde.
Ela: Dieter, cevapları gerçekten sen mi yazıyorsun
yoksa birileri senin için bunu yapıyor mu?
Dieter:
Kendi başıma yazıyorum!
Sharky76: Başka soru,
s.Oliver tarafından çekilişle verilen Dieter'in full
setini keyifle istiyorum, bunu bir yerde satın almak
mümkün mü?
Dieter: Sharky76, 2 değişik yol var, biri
birşeyleri çalarsın (tabii ki bu şaka), diğeri
s.Oliver'den bunu arz edebilirsin.
AlexMT81:
Dieter, ne zaman Johanes B. Kerner Show'a çıkacaksın?
Dieter: 7 Ekim'de.
Lars: Dieter, Mueller Milch'in
hangi ürününü en çok seviyorsun?
Dieter: Hepsinden
çok yağsız vanilya Kefir'i tercih ediyorum.
Suemagic: Söyle, Dieter, Steve Benson iken kaç
yaşındaydın?
Dieter: O zamanlar 27 yaşındaydım.
AlexMT81: Dieter, sport-show'un melodisi de mi senin
tarafından yazıldı?
Dieter: Evet.
AlexMT81:
Kaç melodin TV'de kullanılıyor şu an?
Dieter: Yani,
örnek olarak, Kerner-show ve Müller Milch reklamı için
bir şarkı.
Mr.Bacon: Müller Milch için CD'de bir
şarkı olacak mı?
Dieter: Yani, şu an gerekip
gerekmediği konusunda emin değiliz.
Homer:
Dieter, Daniel gerçek hayatta sinirli de konuşur mu?
Dieter: Yani, her zaman deil, ama o çok nüktelidir!
Alehander.hils: TV-Total'de ne zaman çıkacaksın
yine? Stefan Raab ile iyi ilişkilerin var mı?
Dieter:
Stefan ile iyi ilişkilerimiz var, fakat şimdi gerçekten
zamanım yok.
DJGirl: hey, Dieter, ne zaman
sonuçta evleneceksin Estefania ile?
Dieter: En çok
istediğim gelecel yıl Estefania ile evlenmem.
DJGirl: Bunu harika buluyorum!
Dieter: Estefania'yı
harika buluyorum.
AlexMT81: Thomas Moskova'da
Modern Talking'in eski şarkılarını söyleyecekmiş, bunun
üzerine ne dersin?
Dieter: Benim için Modern Talking
Dieter Bohlen ve Thomas Anders'tir, eğer o şarkıları
bestelerken hata yapmadıysam. Ve ben onun eski
hitlerimizi söylemesini her nasılsa gayriciddi
buluyorum.
Lars: Dieter, Müller Milch için ne
kadar sürede filmi çektin?
Dieter: Videoyu iki günde
yaptık. Herşeyden önce: Thomas ile kavga etmedik. Ela
için: Evet, Daniel gerçekten sadece 165 cm boyunda!
Breuni: Ne kadar süre merkez karargahımız ve Müller
Party var olacak? Bundestag'daki seçimlere kadar mı?
Sonra seni seçeriz biz!
Dieter: Müller Party sonsuza
dek!
Doris: Partimizin kaç üyesi var?
Dieter:
50 000 civarında.
a0000025801: Bize söyle,
gerçekten Müller Milch ürünlerini seviyor musun?
Dieter: Tabii ki! Bunun dışında, neden karmaşık
durumlara gireyim ki? Sadece parayla beni satın almak
mümkün!
DJGirl: Dieter, Millane Fernandez ile
neler oldu?
Dieter: Bir fikrim yok; Millane hakkında
hiçbirşey duymadım!
AlexMT81: Dieter, Blue
System'e ne olacak?
Dieter: Blue System olmaycak,
sadece Dieter Bohlen.
Maik: Yeni kitabın ne zaman
yayımlanacak?
Dieter: İkinci kitap 1 Ekim'de piyasada
olacak. Frankfurt kitap fuarında 9 Ekim saat 4 civarı
beni görebilirsin.
Kiwi: Estefania seninle düet
şarkı söyleyebilir mi?
Dieter: Estefania'nın şarkı
söylediği yolu duydunuz mu?
SueMagic: Pencere
camları kırılıyor mu?
Dieter: Sadece camlar değil.
Mr.Bacon: Dieter, bir forumda duydum ki, senin solo
single'ının adı "Only Real" olacakmış, bu doğru mu?
Dieter: Tam anlamıyla saçmalık!
Dieter: Herkse yarın
DSDS seyretsin!
Diggaa: J ve Dieter yine ilgi
kaynağı olacak mı?
Dieter: Bana en azından! J
ClaudiaM: Dieter, Müller Party'den memnun musun?
Dieter: Kesinlikle!
Breuni: DSDS'yi yarın sen
olduğun için seyredeceğiz sadece!
Dieter:
Teşekkürler!
Homer: Bazen adaylara karşı çok
acımasız oluyorsun, bazıları bunu kaldıramıyor ve çok
hırslı oluyor. Üstesinden gelebilmeyi nasıl idare
ediyorsun?
Dieter: Yaşamda dürüst olmak gerekli!
Alfa: Lütfen söyle, cevapların niye böyle geç
geliyor? Metni çok düzeltmiyor musun? Haydi, keyboardı
al!
Dieter: Hey, dünya şampiyonu gibi yazıyorum, ama
bir skereter değilim!
AlexMT81: Dieter. Bir
yarışmacının casting'e getirdiği kaktüse ne oldu?
Dieter: Alexander aldı onu.
ClaudiaM: Bir
resminizi alabilirmiyim?
Dieter: Tabii, internette
binlercesi var. Cumartesi programını nasıl buldunuz?
Mr.Bacon: Çok iyi!
Naomi Akira: Süper!
SueMagic: Harika!
Alehander.hills: Cool!
Dieter:
Teşekkürler, teşekkürler! Thanks, thanks! Mırıldanmamın
üstesinden gelmeyi deneyeceğim, fakat hazırlık için
sadece 2 günüm var. Gelecek sefer daha iyi olacak!
Springmaennchen: Şimdi neredesin?
Dieter:
Evimdeki büroda. Evimin boyacısı parmaklıkları boyuyor
ve antenim de bahçede.
Alfa: Ciddi bir soru: Eğer
herkesin böyle bir arkdaşı olsaydın, insanlar sana
kurabiye ile mi gelirlerdi? Ya da sana karşı çok laubali
mi olurlardı uzun yıllardır tanıyorlarmış gibi?
Dieter: İnsanların bana "Mister Bohlen" diye seslenmesi
hoşuma gitmiyor! Ben sizin Dieter'inizim!
Sharky76: Dieter, s.Oliver'in bayanlar için koleksiyonu
ne zaman çıkacak?
Dieter: Bayan koleksiyonlar
hakkında birşey bilmiyorum, fakat benim T-shirt'üm
bayanlara da uyuyor.
Zico: Lütfen söyle, David
Brandeas hakkında ne düşünüyorsun? Çalışmalarını iyi
buluyor musun?
Dieter: Onun kim olduğunu bile
bilmiyorum!
Dieter: Evet, tekrar çalışma zamanı!
Sizinle konuşmak güzeldi!
Mr.Bacon: Ne zaman
chat'e geleceksin tekrar?
Dieter: Yakında.
Springmaennchen: Eğer yapabiliyorsan, lütfen s.Oliver'e
T-shirt "Bohlen 1"i en yakın zamanda çıkarmalarını
söyle!
Dieter: T-shirt 4 hafta içinde piyasada
olacak.
AlexMT81: Bahçende hangi anten var?
Dieter: Bu O2 şirketinin anteni.
Zauberar: İneğin
nasıl?
Dieter: Çok iyi. O hamile.
Mr.bacon:
Nadja'nın kitabını okuyacak mısın?
Dieter: Daha
iyisi, tuvaletim için tuvalet kağıdı satın alırım.
Maik: Bolenski Beat'in "You're My heart You're My
Soul" ile dalga geçmesine nasıl izin verdin?
Dieter:
Yasaklayamadım!
Alfa: Dieter, sabah ilk
uyandığında ne yaparsın? (eğer bir sır değilse)
Dieter: Saat 7de çay içiyorum!
Dieter: Millet,
sizinle konuşmaktan gerçekten zevk alıyorum, fakat
gitmeliyim şimdi! Yarın DSDS'de görüşürüz. Bununla
birlikte, gelecek hafta bir Bild Chat olacak, öyle,
Net'te yakında görüşmek üzere. İçtenlikle sizinim,
sevgiyle.
(MT Türkiye P.S.: Müller Party,
Almanya'da ironi ile anlatılan siyasi bir parti...)
• Tagespiegel'de Thomas Anders röportajı 02.07.2003
Almanca'dan çeviri: Kamil Koçak
"O an kolayca göç
edilebilir"
Modern Talking'in sonu için Thomas
Anders'in söylediği: "Bizler türünde tek olanlardık."
Peki şimdi ne geliyor? Bir kitap olabilir, müzik çok
yüksek olanaklı, yükseklerdeki politika ise hiç
düşünülmüyor.
Perşembe akşamı Thomas Anders,
Dorotheen sokaktaki Romanya Büyükelçiliği'nin büyük
salonuna 125000 Euro değerinde bir çekle geldi. "Wer
wird Millionär?" adlı bilgi yarışmasında kazandığı
parayı üstün yetenekli Rumen çocuklarını yönlendiren
Henry-Coanda Vakfına bağışladı. Anders, koyu renkli bir
takım elbise, üç günlük bir sakal, tütün renginde bir
Hermes kravatı ve ceket cebindeki uyumlu mendiliyle
geldi. 22 Haziran'daki Wuhlheide konserinden sonraki ilk
açık sahneye çıkışıydı bu. Heiko Zwirner onunla konuştu.
Genç Rumen yeteneklerle sizi ne birleştiriyor?
T. Anders: Bizim yardımımıza ihtiyacı olan çok
sayıda hasta ve yoksul insan var. Ama Günther Jauch ile
stüdyoya çıkmadan önce bir amaç belirlemeliydim kendime.
Benim için önemli olan, hasta olmayan ama destek ve
yönlendirmeye ihtiyacı olan çocuklar için paranın
harcanmasıydı. Romanya'da genç yeteneklerin göç etmesi
büyük bir problem. En iyi kişiler okul okumak ve
çalışmak için yurt dışına gidiyor. Kalanlarda ise
yetenekler eksik finansal olanaklardan dolayı sararıp
soluyor. Bu, bir ülkede olabileceklerin en vahimi.
Hangi soru ile yarışmadan çıktınız?
T.
Anders: Aptal göz nedir? - Maymun, kelebek, yılan ya da
kuş?
Peki doğru cevap neydi?
T. Anders:
Kelebek cevabını verecektim, ama konu olan bir yılanmış.
Hayatım boyunca adı aptal göz olan bir yılan duymadım.
Soruyu pas geçmem iyi oldu.
Modern Talking'in
vedasından sonra hangi planlarınız var?
T.
Anders: Son gazda gelecek sene çıkacak bir solo albüm
için çalışıyorum. Günde on oniki şarkı fikri geliyor.
Hangi müzikal yönde ilerleyeceğiniz belli oldu mu?
T. Anders: Modern Talking stiline tam olarak sadık
kalacağım. Yeni bir araştırma okudum, Almanların yüzde
doksanı Modern Talking'in son bulmasına üzülmüş. Böyle
bir talep karşısında birden bire Britpop yapmam aptalca
olur herhalde.
Peki ne zaman sizin biyografi
kitabınızı okuyacağız?
T. Anders: Gerçeğin Dieter
versiyonunu düzeltmeyeceğim. Otobiyografiler zaten hep
subjektif şeyler içerir. Bu kanuni bir şey aynı zamanda.
Bir gün mutlaka bir kitap yazacağım ama daha değil.
Kitabı ve "Deutschland sucht den Superstar"daki
sahneye çıkışları ile Dieter Bohlen kendi kendini
sergileyen bir figüre dönüştü. Modern Talking muazzam
bir pazarlama makinesinin bir parçasıydı. Bu makinenin
sizin için sessizleşmesi hafifletti mi sizi?
T.
Anders: Hafifletti direk olarak diyemeyiz. Fakat son
oluşan koşullardan sonra devam etmenin bir anlamı
kalmadı. Dieter her zaman, artık eğlenceli olmadığını ve
Modern Talking teması için aklına daha fazla şey
gelmediğini belirtiyordu. Bu onun için ve çevre için bir
ıstırap haline geldi. Benim için yeni bir yol açıldı,
kendimi özgürleşmiş hissediyorum, çünkü bana kabul
ettirilecek konu kalmadı artık.
"Zeit"
gazetesindeki röportajda italyan çiftliklerinde zeytin
toplamak isteğinizden bahsetmiştiniz. Ne zaman olacak
bu?
T. Anders: Yayımlandıktan sonra bir kısım
medya şimdi serseri ve başıboş dolaşacağımı yazdı. Tabii
ki bu bir saçmalık. İçinde bulunduğm sosyal sistemin
şiddetinden kaçmak isteği ve boş zamana sahip olabilme
üzerineydi düşüncelerim. Yazıda aynı zamanda bir
olasılıkla bunun için cesaretim olmayacağı da yer
almıştı.
Yakınınıza gelen ciddi bir haftalık
gazetede bu yazının yer alması bir kaç yıl önce
düşünülemezdi bile. Şu sıralar her zaman kötü niyet
oluyor Modern Talking hakkında haber yapıldığı zaman. Bu
döngüyü nasıl açıklarsınız?
T. Anders: 80li
yıllarda Modern Talking başarılarını kimsenin anlamadığı
bir disco ikilisiydi sadece. Bir çok eleştirmen bizi
küçük gördü. Geri dönüşümüzden sonra bir kısmı gördü ki,
evde zevkle dinledikleri müzik ile Modern Talking'in
açıkça kabul edilişi arasında seçim yapmak zorunda
kaldılar. Biz müzik tarihini yazdık. Yaptığımız şey,
türünde tekti. Ve böyle de bırakılmalı bu. Birdenbire
şarkı sözlerimizle dünyayı hareket ettirme talebimiz
asla olmadı bizim. Yaptığımız müzik neşe getirmeliydi.
Mağara insanları da aralarında sohbet etmek için müzik
yapmışlardı. Kimse peştemal ve davul ile ateşin
etrafında politik olarak bir şeyleri hareket ettirmek
için süratle gitmedi daha önce.
Kısa bir süre
önce "Welt"de misafir eleştirmen olarak SPD milletvekili
Gabriel'in Modern Talking'in dağılması ile ilgili
konuşmasına tepki verdiniz. Gelecekte de politik
eleştiri yazıları yazacak mısınız?
T. Anders:
Eğer bir politikacı böyle demeçler veriyorsa karşılığı
da verilmeli. Politikacılar ülkemiz ile ilgilenmeli, pop
müzik ile değil. Bir pop müzik şarkıcısını parlementer
olarak düşünün. O an kolayca göç edilebilir.
• Die Zeit (Sayı 26), 18.06.2003 Thomas Anders
Çeviri: Kamil Koçak
Farklı olmak
Bir Düşüm Var...
40 yaşındaki Thomas Anders en başarılı Alman Pop
ikilisi Modern Talking'in çok kısa bir süre öncesine
kadar yarısını oluşturuyordu. 17 yaşında iken resmi adı
Bernd Weidung yerine sahne adını kullanmaya başladı.
Mezuniyetinden sonra Almanya'nın Mainz kentinde Alman
dili ve edebiyatı, politika yazarlığı ve müzik bilimleri
lisans eğitimi gördü ve şarkıcı olarak diskoteklerde
sahe aldı. 1984'te Dieter Bohlen ile beraber Modern
Talking'i kurdu. 1987'deki ilk ayrılıktan sonra 1998'de
ikisi geri dönüşlerini gerçekleştirdi. Son hafta içinde
de Anders ve Bohlen iş birlikteliklerini sonlandırma
kararı aldı. Thomas Anders burada anonim olmanın
özgürlüğünü düşlüyor... Marc Kayser tarafından kayıt
edilmiştir.
"Sokakta güneye doğru koşuyorum. Onlar
için adsız olduğum ve bana hikayeler anlatan insanlarla
karşılaşıyorum. Ağaçtan zeytinler toplamak için
çiftçilerin hizmetine giriyorum. Tarlalarda uyuyorum ve
sağ kalabilmek amacıyla bir kaç kuruş için şarkı
söylüyorum."
İş hayatı, yükümler ve uyumluluğun
oluşturduğu karmaşık çalıdan tekrar özgür çıkmak büyük
bir lüks olmalı. Karmaşık olanın ardındaki yaşam,
bilinmeyen çekicidir. Beni tekrar rüyalarıma ulaştıran
biraz da değiştirdiğim cümle şu: "Bazen hiçbir şey
bilmediğimi bilmek istiyorum." Sokrates'in orijinal
cümlesi, "Hiçbir şey bilmediğimi biliyorum" şeklinde ve
hayat karşısındaki alçak gönüllülüğü talep ediyor. Ve
burada da rüyam başlar. Bazen gün içinde hala işlevim
olduğu hissine kapılıyorum. Kendimi tamamen randevu
saatlerine göre ayarlıyorum, kendisi için var olduğum
medyanın beklediği ses mühendisleri ile prova saatlerini
kararlaştırıyorum ve ailem de sorumluluk almam için
haklı olarak talepte bulunuyor. Ve diyorum ki: İnsanlar
satılık, benim için de baştan çıkartma çok büyük. Bir
çok görevim yanında konserler ve galalar için
randevularım oluyordu tatildeyken bile.
Bununla
beraber, bazen dışarı çıkmak istiyorum ve kendi
bilinmezliğimin izini buluyorum. Burada şikayet etmek
istemiyorum. Benim için herşey çok çok iyi gidiyor.
Şimdi bazıları ülkenin ayrıcalıklılarından olduğumu
söyleyecektir. Fakat diyebilmek için müsaadeli olmak
gerekir ki, bazen kendimi hiç yorulmadan ağını ören ve
sonunu görmeyen bir örümcek gibi hissediyorum. Bunu
istiyor muyum? Daima mı?
Bir kaç blue jean, bir
beyaz gömlek, küçük bir sırt çantası ve -tabii bu rüyada
gerçekleşebilir- tanınmayan bir surat. Okuyucu
delirdiğimi düşünebilir. Fakat tanınmamış olmak, her bir
boku yapabilmek, ahlaka uymayan her hareketi üç defa
tekrarlayabilmek ve kimsenin gelip de size "Yine mi bu
şarkıcı" dememesi de bir ayrıcalıktır...
Geri
dönüş bileti yok, kredi kartları yok,
Thomas-Anders-Bonus yok ve en fazla 200 Euro. Ben, çok
basit olan gerçeğin arayışındaki çok normal bir yolcu.
Şöhret, para ve değersiz şeylerin ötesinde. Ne
bulabilirim ki?
Dokuz yaşında şarkı söylemeye
başladığımda ünlü olmanın, peşinden neleri getireceğini
tabii ki bilemiyordum. Nispeten kısa süre içinde bugüne
kadar hayatımın içine girmiş olan davranışların
boyunduruğu altına girmiştim. Gerçek bir lüks talebi.
Örnek olarak menekşe pastili istediğimde, direk 36lık
paketlerde alırdım. İlk ücretli şarkı söylemeye
başladığım 14 yaşlarım zamanlarında taksi ile eve
geliyordum. Ve arkadaşlarım ile kamp yapmaya gittiğimde
kamp alanındaki laubalilikten korkunç derecede
iğrenmiştim ve yılanlar içinde orada bekleme
zorunluluğunu tiksindirici bulmuştum. Mutlaka Bernd
Weidung'dan Thomas Anders'e ad değişikliğim de bu tarz
bir deri yüzülme olayı gibiydi. Basit bir genç erkekten
insanların kolayca dikkatini çeken bir isme sahip bir
sanatçıya... Dikkat edilecek olan ise; Bernd de bugün
Thomas gibi bir sanatçı olurdu. İki hayat birden
yaşamıyorum.
Seksenli yıllarda ise Modern
Talking, dış görünüşü ile oynayan ve olanak varsa
güçlendiren erkek Thomas: İbiza'daki şampanya ile tüm
dünyadaki turneler arasındaki Jet-Set hayatı. First
class bir yaşam sürüyordum ve gizli rüyalarım vardı: Bu
hamster çarkının dışına çıkmak istiyordum. Sonra Dieter
Bohlen ile ayrılık: bir defa, iki defa. Şimdi gerçekten
özgür müyüm? Şansımı kullanabilir miyim? Rüyamda sokakta
güneye doğru koşuyorum -sıcaklık önemli- ve onlar için
adsız olduğum insanlarla karşılaşıyorum. Bana kendi
hikayelerini anlatıyorlar. Sağ kalabilmek amacıyla bir
kaç kuruş için şarkı söylüyorum, Ağaçtan zeytinler
toplamak için çiftçilerin hizmetine giriyorum;
tarlalarda uyuyorum; basitlik konusunda vaaz veren
filozofları okuyorum ve kendimi onlar için sokaktaki
yaşamın normal olduğu diğer insanların minicik
zenginliklerine ortak ediyorum.
Birileri Thomas'a
seslendiğinde korkuyorum; süpermarketlerden kaçınıyorum,
çünkü oralarda hoparlörlerden benim kendi müziğimle
karşılaşırım belki; insanın uyguladığı içinde benim de
yeterince hapis olduğum şiddetleri gözlemliyorum;
anlıyorum ki: herşeyi salıverebilmekte iş bitiyor.
Tanınmayanı kabul etmekte iş bitiyor; çok önemli bir
anlayış kazanıyorum: Thomas Anders yapabileceğine
inandığından daha fazlasını yapabilir.
Yatağımın
sert zeminine uzanıyorum, bulutların yol alışını
görüyorum. Onların amaçlarını imgeliyorum ve "üçüncü
göz" ile kendime bakıyorum: rüyalarım dışında ördüğüm
çift zeminli ağ üzerindeyim. Aldatıcı bir ağ. Biraz
eğimli gidiyor, bozuk bir tutma ipinden şüpheleniyorum
ve kararsız kalıyorum. Aklıma İbiza'daki evimde sular
bir süreliğine kesildiğinde nasıl tepki gösterdiğim
geliyor. Duş alamıyordum, yemek yapamıyordum, ellerimi
yıkayamıyordum. Herşeyin işlemesine alıştığım için ilk
bakışta bir felaket gibi gelmişti. Fakat birdenbire
rüyalarımda beklenmeyen normalliğin var olması ile güzel
oldu herşey. Düşünüyorum da, güvende olmak, çok mutlak
bir şey olmalı.
Thomas Anders'in iş yaşamını
beraberinde getiren şiddetlerden kurtulabilmek için
kendime galip geliyorum. Yatağımla beraber gökyüzüne
doğru yol alıyorum.
Gerçek hayatta ise bu yol
alış için bir nakliyeci yok.
• 9 Haziran 2003. Bild gazetesinde Dieter Bohlen ile röportaj
Çeviri: Kamil Koçak
BILD: Modern
Talking'in son bulması fanlar için tamamen şaşırtıcıydı.
Buna ne zaman karar verdiniz?
Bohlen: Thomas ve
ben aylar öncesinden bu yıl son bulacağı konusunda
karara vardık. Aslında sonbaharda ayrılığı gündeme
getirecektik. Konserden önceki cuma günü Thomas'a
fanlarımıza şimdi bilgi vereceğimizi söyledim.
Kendiliğinden oldu bu. 25000 kişi oradaydı, atmosfer
harikaydı. O an büyük annemi düşündüm. Her zaman "en iyi
olduğu anda son bulmalı" derdi.
BILD: Thomas
Anders turneyi sonuna kadar seve seve götürebileceğini
ve yanlış zamanlama olduğunu belirtti.
Bohlen:
Ben bunu öyle görmüyorum. 21 Haziran'da Berlin'de büyük
bir veda konseri vereceğiz.
BILD: Ayrılma için gerçek neden nedir? Thomas
Anders'in sahneye bir saat gecikmeyle çıkması ile ilgili
aranızda gerginlik yaşanmış olmalı yine.
Bohlen:
Yarım saat geç kaldı. Bunu sonradan öğrendim. Ama bu,
Modern Talking'i dağıtmak için bir sebep değil. Thomas
üç gün geç de kalabilirdi, bu da bir sebep olmazdı.
BILD: Peki ya ne?
Bohlen: Thomas bir süredir
solo planlara sahip. Modern Talking ve bir solo kariyer
birlikte kolayca devam edemezdi. Bu yüzden herbirimiz
sadece kendi işimizi yapıyoruz. Anders sadece Anders. Ve
nerede Bohlen varsa, içeriğinde de sadece Bohlen vardır.
BILD: 16 yıl önceki ilk dağılmada ikinizin arası
umutsuz bir şekilde açılmıştı.
Bohlen: Doğru.
Fakat şimdi birşey yok. Thomas'ın ne diyeceği
farketmiyor, benim tarafımdan kötü söz olmayacaktır.
BILD: Modern Talking'in sonu acı veriyor mu?
Bohlen: Evet, ama son iki yılda hayatımda çok şey
değişti. Yeni yoğun işler çıktı. İkinci kitabımı
yazıyorum, gelecek Deutschland sucht den Superstar
yarışmasının eleme kademeleri var, bir çizgi film yapım
sürecinde. Sırtımda yüz tane yük var. Herşey çok fazla
geliyordu. Estefania sık sık daha az çalışmam ve
sağlığımı daha fazla düşünmem gerektiğini söylerdi.
Estefania için daha fazla zaman ayırmak istiyorum. Ve
çocuklarım için de daha fazla zaman. Beraber vakit
geçirmemiz gereken yaşlarda onlar daha. Yani en fazla
zamanımı alan şeyden vazgeçecektim, yani Modern
Talking'den.
10 Haziran günü RTL'deki haberde
Bohlen "Yerini korumadan Modern Talking müzikal olarak
nasıl geliştirilebilir konusunda düşüncelerim gitmeye
başlamıştı. Diğer yeni sanatçılarla zaman daha kolay
geçiyor. Thomas Anders'in müzikal konseptini kendi
sorumluluğunda geliştirecek olmasını da takdir
ediyorum." diyordu.
Sonraki günlerde Der
Spiegel'de yer alan haberde RTL ile her yıl için 500 000
Euro almak kaydıyla üç yıllığına anlaşma imzalamış olan
Bohlen'in tüm bunların ardından sesi yükselmeye devam
ediyor: "Haklar bana ait. Şarkıları ben besteledim.
Thomas ise sadece seslendirdi. Ben 10.000 saat işe
yatırım yaptım, o ise belki beş saat. Diğer projelerim
ile de ilgilenmeliyim. Hayatımda beni en az eğlendiren
şeyi sonladım. Hayat arkadaşım Estefania ve çocuklarım
ile daha uzun süreli tatile çıkamam problemlere yol
açmaya başlamıştı aramızda." Ve devam ediyor: "Bu hafta
72 adet altın plak veriliyor bana. Başarının beni terk
etme olasılığı, Tötensen'e (Kuzey Almanya'da bir kent)
meteor düşmesi olasılığı kadar."
• Die illustrierte Partizip'de yer alan Thomas Anders Röportajı
Çeviri : Kamil Koçak
Bir
popstarın düşünceli anları
Modern Talking bugüne
kadar en başarılı Alman Pop ikilisi. 85 milyondan fazla
satılmış plakları ile dünyaca ünlü top ten yorumcuları
arasında yer alıyorlar. Sadece Elton John, Elvis
Presley, Rolling Stones, Beatles gibi istisna sanatçılar
bunun üstesinden gelebilir hala.
Modern
Talking'in sesi Thomas Anders, hayat üzerine fikirleri
ve "Engel"in onun için ne ifade ettiği hakkında
konuşuyor.
Partizip: Thomas Anders, en sevdiğiniz
renk siyah mı?
Anders: Evet.
Partizip: Bu siyah, melankolik bir
iç durumdan mı kaynaklanıyor?
Anders: Hayır,
bundan kaynaklandığına inanmıyorum. Bunun için yapılacak
bir şey yok, siyahı sadece güzel buluyorum. Aslında
siyah çok şık görünüyor. Sert olabilir, sportif
olabilir, normal de görünebilir. Siyah herşeye uyuyor.
Bunun dışında eğer dolapta çok sayıda siyah şey varsa
da, gizli olmayan bir rahatlık var. Herzaman birşeyler
çıkarıp giyiyorum, siyah herşeye uyuyor ve her zaman iyi
bir görüntüsü var. Siyah pantolon, siyah T-Shirt, siyah
ceket. Bu 20 yıl önce de şıktı, bu 20 yıl içinde de çok
şık olacak.
Partizip: İnsan olarak Thomas Anders
bir estetik midir diyebilir miyim?
Anders:
Mutlaka. Bunun altına yüzde yüz imza atabilirim. Hayatın
her alanında bu benim için önemli, bunu yaşamın estetiği
olarak adlandırıyorum.
Partizip: Yaşam estetiği
ile neyi kastediyorsunuz?
Anders: Estetik
şeylerle insanın kendisini sarması, insanlarla saygı
çerçevesinde olmak da benim için bir estetik değeri
taşır.
Partizip: Soruyorum, çünkü estetik güzel
bir şey, biçimi hoş bir şey, memnuniyet verici olarak
algılanıyor. Estetik ve engelli olmak, bunlar sizin için
ısıran mı ya da olanaksız terimler mi?
Anders: Bu
benim için çok farklı bir düzlem. Ben, şekillerde belki
renklerde ya da yemekte baskın olan estetik hakkında
konuşuyorum. İnsanları tamamen bunun dışında tutuyorum.
Eğer bunu estetik ile birleştirirsem, sonra tabii ki
biraz kararsız kalabilirim. Tabii ki insanların göze
güzel gözükmediği durumların gerçekten var olması çok
açık. Özürlü olmak konusunda tabii ki birşey yapılmaz,
ama yeni ameliyat olmuş biri, ya da çocuk doğurmuş bir
kadında yapılabilir.
Partizip: Doğum gerçekten
güzel bir şey.
Anders: Tabii ki güzel, hisler,
duygular, doğa, biyoloji açısından gerçekten çok güzel
bir olay. Ama kimse bana açık kalp ameliyatı yapmamın
güzel olduğunu hiç bir şekilde açıklayamaz. Tekrar engel
konusuna dönelim. Burada çok farklı ölçüm kriterleri
olmalı. İnsanlar bunu kendi istekleri ile yapmıyorlar,
kendileri o durum içine girmemişler. Estetik kavramını,
estetik duygusu ile birleştirmek istiyorum.
Partizip: Yemeklerini engellilerle beraber almak zorunda
kalmış oldukları için tazminat isteyen izne çıkmış
kişilerin, yargılama hakkı var Almanya'da.
Anders: Burada iki yanılgımız var. Biri, şikayetçi olan
insanlar, diğeri ise yargılama hakkı! Eğer bana bu
konuda ne söyleyeceğimi sorsanız, bu benim için bir
tartışma konusu olamaz. Burada beraber yaşanılan
insanlardan bahsediyorum. Böyle bir düşünceye asla
varmam, yani nerede yaşadığımızı kastediyorum; bu benim
için öylesine absürd ki, herhangi bir cevap bulamıyorum.
Partizip: Thomas Anders bir aile adamı mı?
Anders: Kesinlikle evet. Arkadaşlar, aile. Bu yüzden
Koblenz'de yaşıyorum.
Partizip: Aile demek
çocuklar demektir.
Anders: Tabii ki, böyle
olacağını da zannediyorum. Daha biraz zamanımız var.
Doğru zamanın beklendiğinin söylenmesi aslında aptalca,
ama daha uzak bir zaman düşünmüyorum. Tabii ki, evleneli
çok uzun bir zaman olmadı, bir yıl. Ve eğer yolunda
giderse, eşimi daha fazla yanımda istiyorum
seyahatlerde, mantıklı olarak. Bunun dışında çocuklar
için zamanım olsun istiyorum ve randevu planıma
baktığımda bu hoşuma gitmiyor. Evet, böyle bir durumda
olmak istemiyorum.
Partizip: Engelli bir çocuğa
sahip olduğunuzu tasavvur edebilir misiniz?
Anders: Bu çok varsayım. Eğer yirmili yaşların
başlangıcındaysanız hayat çok pozitif görünüyor ve
herşey sıfır problemli, bir çok problem olmasına rağmen,
ama böyle düşünceler delice geliyor. Anladım ki
yaşlandıkça, daha çok kendini bildikçe, daha yoğun ve
daha dikkatli oldukça, insan kendi kendine ve kendi
yaşamıyla başbaşa kalıyor. Çocuk da düşünceleri
değiştiremez, yani burada diyoruz ki hayat birilerine bu
görevi vermiş ve bu görev hakedilmeli de.
Partizip: Sizin özürlü bir çocuk dünyaya getirmek
istemediğinizi ilk baştan beri söyleyen insanlar var.
Anders: Söz konusu engellilik oluyor biraz, yani
belki bir ayrım yapmalıyım şimdi, hayatı sürdüremeyecek
olan bir çocuğun engelli olması bu yani, zihinsel
olarak, fiziksel olarak ve makinelere bağlı olması. Bu
benim için, burada çok dikkatli konuşmalıyım, hayat
olarak tanımladığım şey değil bu. Çocuğu aldırmak ile
iyi bir şey mi yapılmış olunur?
Partizip:
Toplumda bu bir tartışma konusu, özürlü çocukların
aldırılması. "Yaşanmaya değer ya da yaşanmamaya değer
bir hayat" tartışılıyor.
Anders: Tabii ki, bunu
yapmaya kimsenin hakkı yok. Kendimi başka türlü
anlatmama izin verin: Diyelim ki annem hastanede
yatıyor, aldığı bir darbe sonucu kendi kendisine
hayatını devam ettiremeyecek derecede sakat kaldı.
Etrafında onu yaşatan makineler varsa hala ve o,
kendisinin dünyada olup olmadığını bilmiyor olsaydı,
makineleri kapatırdım, bu düşünce de çok az bir varsayım
benim için şu an.
Partizip: Bu da ayrı bir
tartışma konusu olurdu.
Anders: Peki tamam, baba
olarak durumumu düşünelim, ve biliyorum ki bu çocuğun
yaşaması makineler olmadan imkansız olacak. O durumda
çocuğu aldırmayı tercih ederdim lütfen. Çocuk yaşamalı
ya da yaşamamalı konusunda karar vermem mümkün değil şu
anda. Bunlar sadece hayat üzerine tasavvurlarımız.
Partizip: Problem işte burada, bir sınır çizgisi
koymakta. Bir kaza sonrası kendisine geldikten sonra
ölmek isteyen çok insan tanıdım. Tekerlekli sandalyede
bir hayatı düşünemiyorlardı. İki yıl sonra ise hayatları
çok farklı oluyor.
Anders: Onlar yaşamaya devam
ettiği için de mutlusunuz.
Partizip: Evet, tabii
ki.
Anders: Ben bunu yapamazdım, ben tıp doktoru
değilim. Kendi deri koltuğumun içinden, içinde
bulunduğum durumdan dolayı büyük konuşabilirim. Ama
inanıyorum ki, kendim için bunun pozitif, güneşli
tarafından bakmayı isterdim. Eğer bir kaza sonucu, sakat
kalsaydım ve zihinsel olarak da sakat kalsaydım, daha
fazla var olmak istemeyeceğime inanıyorum. İsterdim ki
kısa bir süre de olsa, çok hoş bir hayatım oldu
diyebileyim ve eğer yarın herşey kül olsa da, hoş bir
hayatım olmasını isterdim. Hayır, bunu istemiyorum,
sonra benim saatim geçer. Kendimi mutlu hissetmezdim,
belki eğer kendim için bir defa daha karar veremeyecek
olsaydım.
Partizip: Din ile ilgili olarak bir
şeyler yapılabilir mi burada?
Anders: Hayatın
direklerinden biri olarak elde edilmek istemiyorum, bu
benim için hayat değil. Anlatmak istediğim, hastanenin
herhangi bir yerindeyken, makine durursa herşey durur,
bu çok kıyıcı bir durum. Ve yıllar boyunca herhangi bir
yerde, pompa ile beslenmek de istemem, elektrik
kesilince ben de giderim. Bunu arzulamıyorum. Bu tabii
ki şu an için yaşamımda geçerli değil, kendimi şu an
saygı dolu hissediyorum, anlayabiliyor musunuz? Eğer bir
kesik varsa, geçip gitmişse herşey, son da bulmalıdır.
Bu benim için doğrudan dinsel hikayeler ifade etmiyor.
Gelen herşey, bir gün gidecektir. Bu bizim tespitimiz,
ve kendimi bu tespitin içine katıyorum, karşıtlık
olmasına rağmen: biz insanlar düşünebildiğimizden bu
yana savaşıyoruz...
• Thomas Anders ile Söyleşi
(Mittelbadische Presse/ Baden
Online 31.03.2003)
Almanca'dan çeviri: Kamil Koçak
Anders, cuma akşamı TV ekibiyle çalışma yapan tek star.
Modern Talking'deki partneri Dieter Bohlen de cumartesi
günü yolculuğa çıkan biri. Haftasonu Durchbach'ta at
üzerinde gecelemiş olan 40 yaşındaki şarkıcı, Oberrhein
büyük salonunda kendisine bir bira söylüyor ve Irak
savaşından kendi kariyer planlarına ve baba olarak yeni
rolüne kadar soruları yanıtlıyor:
Soru: Irak'tan
resimleri gördüğünüzde, bir sohbet yayınında görünmek
zor gelmiyor mu size?
Thomas Anders: Hayır, bana
zor gelmiyor. Tabii ki esas itibariyle savaşa karşıyım.
Irak savaşına da, çünkü diplomatik çarelerin tükenmediği
görüşündeyim. Irak'taki insanların acılarına duyarlılık
olmasına rağmen unutulmaması gereken bir şey var: Irak
savaşı dünyadaki tek savaş değil. Eğer dürüst isek
Afganistan'da ya da Çeçenistan'da insanların ölmesine de
aynen duyarlı olmalıyız. Konu olan insanlar. Acılar,
ideolojik ya da kültürel görüşün davası olmamalı. Bu
yüzden görüşüm de şudur: Sırf herhangi bir yerde
insanlar kavga ediyor diye konuşmamızı, hayattaki
zevkimizi durduramayız. Konuşmak zorundayız.
Soru: Bu, medyanın belli çatışmalara, belli savaşlara
insanların ilgisini çekmesine yönelik bilgi vermesine mi
bağlı?
Thomas Anders: Bizlerin buna kolayca
alışmış olduğuna inanıyorum. Burada insan asla sıcak
püreden kaçamaklı sözlerle bahsetmek zorunda kalmıyor.
İlk günlerde Irak savaşı hakkında aralıksız programlar
vardı. Ortalama olarak her gün bir ağırlık merkezi var.
İddia ederim ki, iki ay içinde -o zaman da hala savaşın
olması korkutuyor beni- savaş konusu haberlerde sadece
bir iki dakika rol oynayacaktır. Kıtlıklara ve diğer
savaşlara davranıldığı gibi aynı olacaktır herşey.
İnsanlar kolayca körleşecektir.
Soru: Modern
Talking'deki partneriniz Dieter Bohlen "Deutschland
sucht den Superstar" ile yeni bir popülarite gücü
kazandı ve onun gittiği heryerde "Dieter, Dieter"
sesleriyle kutlamalar oluyor. Siz ise daha da fazla
gölgede kalıyorsunuz. Sizin tarafınızda durum nasıl?
Thomas Anders: İnanıyorum ki bu, her izleyicinin bir
sorusu. Tabii ki Dieter Bohlen'in beni gölgede
bıraktığını söyleyebilirsiniz. Sadece: Ben bunu böyle
görmüyorum, çünkü kendimi kutup pozisyonunda asla
hissetmiyorum ve asla "Modern Talking"in baş
sayfalarında yetkili olduğuma inanmıyorum. Benim rolümle
her şey mükemmel gidiyor. Dieter Bohlen'in bir medya
gücü kazanması, az para kazanmama yol açmıyor. Modern
Talking iyi gitmesinden dolayı Dieter mutlu, yani ben de
tüm oyunda sadece gülen bir üçüncü kişiyim.
Soru:
Dieter Bohlen'e gençliğin bu yeni sevgisini
açıklayabilir misiniz?
Thomas Anders: Öncelikle
Dieter, "Deutschland sucht den Superstar" ile ilgi
arayan yeni gençlik idollerinin babası. Başka bir sebep
daha var. Önümüzdeki yarıyıl içinde sizlere 10 - 14
milyonluk bir izleyici kitlesi podyumuyla bir televizyon
şovu sunsam...
Soru: Aman Tanrım, böyle
olmasın...
Thomas Anders: Sonra siz de aynı şeyi
başarırdınız, böyle görülmeli durum. Bununla birlikte
Dieter Bohlen'in iyi müzik yapması, seçkin bir yapımcı
olması ve gençlik idolleri ile mükemmel şekilde işleri
yürütebilmesi durumu doğal hale getiriyor.
Soru:
Yani popülarite medyanın temsilinde bir mesele mi?
Thomas Anders: Tabii ki. Platform ile olur bu.
Böylelikle Dieter Bohlen bu showlar ile kendisini farklı
şekilde sergileme imkanına sahip oldu.
Soru:
Önceleri Modern Talking maskaraya alınırdı ve karşı
düşmanlık edilirdi, şimdi herkes tarafından sevilmek
hoşunuza gidiyor...
Thomas Anders: Rüya gibi
zamanlarda yaşıyorum. Çok kez neyi değiştireceğim
sorulurdu bana. Cevabım ise "hiçbir şey" oldu. Ben özel
olarak ve mesleki olarak mutluyum ve herşeyden bilerek
zevk alıyorum.
Soru: Bohlen, yeni gençlik
idolleri için başarılı şarkılar yazıyor. Bohlen'in
"Superstar" yüklemesinden dolayı Modern Talking'in zarar
göreceğinden korkunuz yok mu?
Thomas Anders: Bu
esnada 1986'dan beri en başarılı single'mız var. Burada
Modern Talking'in uzakta durduğunu söylemek olanaksız.
Soru: Fakat Dieter Bohlen şimdi "Superstar"
Alexander ile ilgilenmek zorunda.
Thomas Anders:
Bunun için bizim pazarlama mekanizmamızın bilinmesi
gerekli. Şubat'tan beri hazır olan bir albümümüz var. Bu
esnada promosyonumuzu gerçekleştiriyoruz. Yılın geri
kalanında da Modern Talking nasıl olsa serbest kalacak.
Alıp götürülen ve geri kazanılan tek şey ise Dieter
Bohlen'in kendisidir ve boş zamanları.
Soru:
Kendiniz kızlardan oluşan "It Girls" grubunun
yapımcılığını yürütüyorsunuz ve yeni yetenekler de
arıyorsunuz. Yeni yetenek aramalarınız ne kadar
başarılı?
Thomas Anders: "It Girls" şimdilik bir
ara verdi. Bana gelince, kendimi daha çok söz yazma ve
beste yapma ile sınırlandırıyorum. "No Angels", "Tears",
Claudia Jung ve daha diğer bir çok alman sanatçı için.
Zlatko & Jürgen'in "Großer Bruder"i, her iki
"Big-Brother-Stars" için bir No.1 hitim zaten vardı. Ama
bu yarıyıl içinde bir Boy-duo ile başlangıç yapacağım.
Görelim bakalım...
Soru: Kendinize ait bir
stüdyonuz var, başkaları için hitler yazıyorsunuz. Bu,
düşmemek için bir destek mi, eğer bir gün Modern Talking
ile işler yolunda gitmezse?
Thomas Anders: Bir
yönüyle öyle. Diğer yönüyle ise, yaratıcı bir insan
olarak tüm imkanları denemek gerekli. Modern Talking tüm
yılımı almadığı için başka şeyleri de yapmak istiyorum.
Soru: Haziran'da baba oldunuz. Oğlunuzun adı
Alexander. Hayatınızı değiştirdi mi o?
Thomas
Anders: Tamamiyle. Bunu zaten milyonlarca baba benden
önce söylemiştir. Hayatım tamaen değişti, ama pozitif
olarak. İnsan az zamana sahip, boş zaman oğul ile
sınırlanıyor. İnsan başka bir sorumluluğa sahip oluyor
ve dünyayı farklı gözlerle görüyor. Birdenbire tekrar
biraz çocuk oluyor insan. Bir insanın bilmesi gereken
herşeyi tekrar öğreniyorsunuz: Koşmayı, konuşmayı, bir
bardağı tutmayı - herşeyi, kısaca herşeyi. Yani, bir
daha dokuz aylık olmak istemiyorum... (gülüyor)
Soru: Siz iki çocuk istiyorsunuz, hanımınız ise sadece
bir. Claudia'yı ikna edebilir misiniz?
Thomas
Anders: Şu anda bu soru için daha erken. Oğlumuz şimdi
daha dokuz aylık, burada ikinci bir çocuk planı yok
daha. Siz baba oldunuz mu?
Soru: Daha değil,
hayır.
Thomas Anders: İlk defa baba olduğunuzda
bakınız, ilk üç dört ayda kaousun alası hüküm sürüyor.
Sonraki aylar da oğlunuzu kendi yaşamınıza
kaynaştırıyorsunuz. Ve şimdi dokuz ay sonra gerçekten
eğlenceli oluyor. Küçük istiyor, kendi istekleri var. Ve
böyle bir durumda "İkinci bir çocuk istiyorum" demek
gerçekten çok erken.
• Thomas Anders ile Röportaj, Thüringer Allgemeine Mart 2003
Soru: Show sayesinde Dieter Bohlen, halkın
sevgilisi oldu. Neden?
Thomas Anders: Show ile Dieter, yetkisini kanıtladı.
Bana göre çok insan bundan etkilendi. İnanılmaz olan,
bir çok kötü sesli insanın kendisinin iyi şarkı
söylediğini düşünmesi. Eğer onlara biri nasıl olsa kötü
sesli olduklarını söylese, o da her insana ruhundan
koparak aynı şeyi söylerdi. Bu Dieter'in dürüstlüğünün
bir sonucudur.
Soru: Casting show'larında neden
Dieter'in yanında yer almadınız?
Thomas Anders:
Çünkü orada yapabileceğim bir şey yoktu. Show'un adı
"Modern Talking starı arıyor" değil ki.
Soru: Bu
tür casting show'ları hakkında düşünceleriniz nelerdir?
Thomas Anders: Sonuçtan öte bu fantastik bir
pazarlama hikayesi. Soru ise: Buradan çıkan ne?
Şehirdeki yetenek yarışmasından sonra batabilirdim de.
Ve bu kimsenin ilgisini çekmezdi. Bugün ise açık şekilde
kişilerin sunumu var ve hüküm veren ve puanlama yapan
milyonlarca kişinin önüne çıkarma var. Katılan kişiler
için de böyle bir tehlike söz konusu.
Soru: Sizin
favoriniz kimdi?
Thomas Anders: Juliette'nin sesi
daha iyi gelmişti.
Soru: Yeni albümünüzü
öncekilerden ayıran şeyler nelerdir?
Thomas
Anders: Her zaman şunu söylerim: Nerede "Modern Talking"
yazıyorsa, içinde de "Modern Talking" vardır. "Universe"
albümünde ballad şarkılar yanında Swing-Jazz yönüne
giden şarkılar da var. Bu çok değişik ve zamana uygun,
modern bir albüm.
Soru: Dieter Bohlen'e bir
alışveriş listesini söylerseniz, bir hit olur herhalde.
Thomas Anders: Hayır, bu sözlere bağlı bir şey. Eğer
insan isviçre peyniri söylemek zorundaysa, bu kulağa
öyle hoş gelmiyor.
• Thomas Anders ile Röportaj, Bunte Dergisi Ağustos 2002
Almanca'dan çeviri: Kamil Koçak
Thomas Anders:
Farklı bir star
80li yıllarda bir çok kadın şu an
38 yaşında olan Thomas Anders'i kıskanırdı. Modern
Talking solisti ("Cheri Cheri Lady", "Victory") bir çok
bayan hayranından sadece yüksek seslerde şarkı
söylemezdi, aynı zamanda kadınlar gibi uzun ve lüleli
saçları vardı. Bugün kısa saçlara sahip o, fakat hala
yüksek seslerde şarkı söyleyebiliyor. Ve bugün de
erkekler Thomas Anders'i kıskanıyor. Çünkü Koblenz'li,
30'lu yaşların sonunda on bir yıllık bir aradan sonra
sansasyonel bir geri dönüş yaptı: Modern Talking en
başarılı alman pop müzik gruplarından biri. Ve özel
hayatında da her şey yolunda gidiyor onun için. İki
yıldır Claudia (30) ile evli. İki hafta önce de çift ilk
çocuklarının sahibi oldu, Alexander Mick. Sonraki iki
haftada da Thomas Anders bir ebeymiş gibi sürekli ilgi
gösterdi ailesine. "Her an bebeği izlemek zorundayım.
Bir fincan kahve almaya gittiğimde bile yol üstünde iki
defa Alexander'in odasına giriyorum" şeklinde anlatıyor
o. "Ve o ağzının tadını da biliyor. Eline biberonu
aldıktan sonra, saatlerce içiyor." BUNTE Anders ile baba
olmak, eş üzerine düşünceler, müzikal partneri Dieter
Bohlen ve eski imajı üzerine konuştu.
Hangisi
heyecan verici: Dieter Bohlen ile sahneye çıkmak mı ya
da bir çocuğun doğumu mu?
Anders: Doğum. Bu çok
heyecan vericiydi. Hamileliğe hazırlıkta bütün nefes
alma derslerini öğrenmiştim, ama doğum odasında
hiçbirini uygulayamadım. Dünya doğumdan beri daha güzel.
Çocuk işinizin değişmesine yol açacak mı?
Anders:
Müziği sonlandırmıyorum. Neden mesleğimi kısayım ki?
Diğerlerine göre çocuğum için daha çok zaman
ayırabilirim. Yolculuğa çıkmadığım zamanlar, işime
evimden gidiyorum ve ses stüdyosuna öğlenleri gidiyorum.
Bütün öğlen öncesi çocuğum için zamanım var.
İlk
birlikteliğinizde 14 yıl Nora ile beraberdiniz ve şimdi
iki yıldır Claudia ile evlisiniz. İkinci koşuda neleri
daha iyi yapıyorsunuz?
Anders: İlk eşim ikincisi
ile karşılaştırılamaz. Benim kariyerimle alakalı olup
olmaması tamamen Claudia'dan kaynaklanır. Burada
dikkatli olmak lazım. Kadın eşinin parıltısı ile mi
güneşlenmek istiyor ya da kendi de böyle bir kariyer mi
yapmak istiyor? Ya da kendi kendine "Sevdiğim eşimin
sayfasında yerim var" şeklinde mi konuşuyor. Beni
şaşırtan, müzikal açıdan rahatsız edilmeyen kadınların
ünlü birisi ile evlendikten sonra birdenbire kendi müzik
kariyerine başlamaları. Öyle görünüyor ki, eşlerinin
adını malzeme yapıyorlar.
Peki eşiniz şarkı
söylemeyi çok isterse?
Anders: Eğer karım "Bir
plak yapmak istiyorum" gibi bir şey derse, cevabım "Bunu
yapmayacaksın!" olacaktır. Fakat eşim öyle zekidir ki,
böyle bir şeyi asla yapmaz. Yetenek geceden sonra ortaya
çıkmaz.
Bu, kulağa arkadaşınız Dieter Bohlen'in
durumu gibi geliyor. Bir hafta boyunca Dieter Bohlen
olmayı tasavvur edebilir misiniz?
Anders: Hayır.
Ne bir gün ne de bir hafta.
Deneyiniz.
Anders: Sonra neler olacağını tasavvur edebilirim. Büyük
ihtimalle, pazartesi günü hemen parti düzenleyicisi
Michael Ammer'den hafta sonu nerede olduğum konusunda
bir acil çağrı alırdım (gülüyor). Ama bu olmaz. Dieter
de bir gün Thomas Anders olmayı tasavvur edemez. Bu,
bizim sihrimizin yardımıyla. Biz birbirimize tamamen
ters kişilikleriz.
Yani bu demek oluyor ki,
Dieter ve siz birbirinizden hoşlanmıyorsunuz ve sahne
dışında yollarınız ayrı.
Anders: Biz gerçekten
çok ama çok iyi anlaşıyoruz. Ama özel hayatımızda
tamamen ayrılıyoruz. Onun özel hayatına burnumu
sokmuyorum, o da benimkine. Bu davranışımız üzerine çok
konuşuluyor. Ama iyi anlaştığımızı belgelemek için aynı
evde mi oturmak zorundayız?
Bohlen'siz de
başarılı olur muydunuz?
Anders: Modern Talking'e
ara verdiğimde üç albüm çıkarttım. Ama Almanya'dakine
göre yurt dışında daha başarılıydım. Bu benim imajım ile
de alakalı. İnsanlar sadece "Cheri Cheri Lady"ye
indirgedi beni. Ve onlar için boynumda altın zincirle
dolaşan bir tiptim ben.
... ve poponuza kadar bir
yele ile. Bugün çok farklı görünüyorsunuz?
Anders: Arkasında kariyer bırakmış ve yıllar sonra
tekrar biraraya gelmiş farklı adamlar gördüğünde
insanlar, Dieter ve ben çok iyi devam ettik.
Hala
aşk mektupları alıyor musunuz?
Anders: Internet
üzerinden aşk mektupları geliyor zaten. Yakınımda
olabilmek için bir kaç hayranım Koblenz'e taşındı.
Köpeğimle geceleri gezmeye çıktığımda, bir fan ağacın
arkasından birdenbire önüme fırlıyor. O an kalbim bir
süreliğine duruyor, köpeğim de kalp krizi geçiriyor.
Eleştirmenleriniz sık sık bütün Modern Talking
şarkılarının aynı şekilde kulağa geldiğini söylüyor.
Anders: Bu tip bir eleştiri yok. Bunları, bir kaç
euro ile yaşadıklarına ölümüne kızan bir takım müzik
yazarları yazıyor. Onlar şöyle düşünüyor: Neden Modern
Talking yıllardır aynı şeyi yapıyor ve milyonlar
kazanıyor? Phil Collins de aynı şekilde kulağa geliyor.
Ayrıca Udo Jürgens de kanatlar üzerine oturup şarkı
söylediğinde, şarkı on yıl önceki gibi aynı şekilde
kulağa geliyor, sadece farklı bir güfte ile. Nerede
Modern Talking varsa, içinde de Modern Talking vardır.
Tüm dünyada milyonlarca albüm satıyoruz. Eleştirmenler
umurumda değil benim.
Bugün 20 yaş genç
olsaydınız hangi grupta şarkı söylerdiniz?
Anders: Hiçbirinde. Backstreet Boys'un elemanı olmayı
aklıma getiremiyorum. Bu çok zor benim için. Herhalde
genç Dieter ile birlikte Modern Talking'i kurardım.
Röportajı yapan: Ann Thorer
• Modern Talking ile "Victory" üzerine söyleşi
Almanca'dan
çeviri: Kamil Koçak
Soru:Yeni albümünüze iddialı
bir ad verdiniz, "Victory" yani 'zafer' - burada özel
bir anlam mı saklı?
Dieter Bohlen:Formula 1 için
şarkı söylediğimiz için, bütün albümü de bu parola
altında sunduk. İki Formula-1 parçası var: "10 Seconds
To Countdown" ve "Ready For The Victory".
Thomas
Anders: Bunun dışında "Victory" pozitif bir söylem ve
yeni sezona full power ile giriyoruz ve bunun için
sevinçliyiz.
Soru: Fanlarınızın 11. yeni
albümünüzden beklentileri ne?
Dieter Bohlen: Her
pop dinleyicisinin sahip olması gereken 15 parça.
İnanıyoruz ki, bu albümle pop müzikte yeni bir abide
yerleştireceğiz. Müthiş melodiler, müthiş aranjmanlar,
kısaca herkesin bir favori şarkı bulacağı süper bir pop
albüm.
Soru: Kişisel olarak hangi müziği
dinlersiniz? Ve içinde yeni şarkılar için ilham bulur
musunuz?
Dieter Bohlen: Meslektaşlarımın neler
yaptığı konusunda bilgilenmek için herşeyi dinlerim.
Fakat bu bazen ilham verir bana, çünkü kendimize özgü
bir tarzımız var ve aynı müziği yapan başka bir grup da
yok.
Soru: Ayrılık zamanlarından beri görüldüğü
kadar ikili olarak başarılı bulunuyorsunuz. Fanların
kafasındaki sürekli soru, Modern Talking'in daha ne
kadar var olacağı konusunda. Albüm dışında geleceğe dair
ortak bir planınız var mı?
Thomas Anders: Fanlar
tamamiyle endişesiz olmalı. Ne Dieter ne de ben köşemize
çekilmeyi düşünüyoruz.
Dieter Bohlen: Her zaman
dediğimiz gibi, hayranlarımız bizi istediği sürece müzik
yapacağız.
• Thomas Anders, Röportaj (Berliner Zeitung, 09.03.2002)
Almanca'dan çeviri: Kamil Koçak
Soru: Sayın
Anders, medyada sürekli eleştiri almak sizi rahatsız
ediyor mu?
Thomas Anders: Ne iyi ki herşeyi
okumuyorum. Ama bazen internette hakkımda neler
yazıldığına bakıyorum. Sık sık gülüyorum, çünkü bütün
hikayede mizah ispatlanmalı olgusunu buluyorum. Ara sıra
öyle gülünç oluyor ki gerçekten.. Birden şöyle de
düşünebiliyorum, hakikaten adam beni iyi gözlemlemiş,
buna tolerans göstermeliyim. Ve diğer herşey beni sinir
krizlerine sürüklüyor. Biri Almanya'da problemlerle
yaşamayı öğrendiğinde, o an gerçekten kendimi iyi
hissedeceğim.
Soru: Niçin?
Thomas Anders: 1987'ye kadar 5 defa kendimi asmış
olmalıydım çünkü.
Soru: Sizi bunu yapmaya ne
alıkoydu?
Thomas Anders: Şöyle diyelim: Eskiden
Modern Talking son bulduğu sırada, çiftliğimde oturup
hayatın anlamı üzerine gerçekten ilk defa düşünmüştüm.
Ardımda dev bir kariyer vardı ve sordum: Yaşam hangi
yöne gitmeli şimdi? Birşeyin etkisi altında kalmamış
olmayı istedim, böyle hissettim. Özgür olmalıydım. Ve
isoterik kitaplar okumaya başladım, çünkü nispeten basit
olan tarz, başka bir düşünüş düşünce tarzına giriş
yapıyordu. Arkadaşlarım bana bugün, her zaman intiharı
düşünmüş olduğumu, ama her yeni zaman noktasında buna
gerçekten müsaade etmediğimi söylerler.
Soru: Ama
önceden de büyük bir kuyuya düşmemiş miydiniz?
Thomas Anders: Hayır, ilginç bir durumdu ki benim için
bir karanlık söz konusu değildi. Her zaman pozitif bir
görüşe sahiptim. Her şey geride kaldığı için mutluydum.
Asla unutmayacağım, Beverly Hills oteli, Los Angeles'da,
odamda otururken, "Bild" gazetesinde Dieter'in "Modern
Talking bitmiştir, paydos" dediğini okumuştum. Ve önceki
eşime, "bu kızgın, isteseler bile geri dönmek zorunda
değilim" demiştim. "Hayat güzel, hepsi kıçımı yalasın".
Dünyadaki en mutlu kişi olmanın tadını çıkarıyordum, en
sonunda kalbimden büyük köfteler haline geldi bu. Bu
Modern Talking, bu taş... Gazeteden benim hakkımda hiç
bir gübre okumak zorunda değildim. Herşey gitti.
Amerika'da istediğim kadar kalabilirdim. Ve arkadaşımla
bir tenis turnuvası yapabilirdim, plan yapabilirdim,
aileyi görebilirdim. Yıllarca elimi kolumu bağlayan şey,
özgürlük olmuştu. Diğeri de sıfır hayat kalitesine
sahipti zaten.
Soru: Bu şekilde uzun süre iyi
gitti mi?
Thomas Anders: Tabii ki hayır. Yeni
özgürlüğün lezzeti bir yıl sonra kayboldu. Sonra
hükümler geldi: Sizi uzun süre televizyonda izlememişim,
burada da dedim ki: Sizi televizyonda hiç görmedim. Bu
benlik duygusu ile kendime yön verdim. Bundan sonra
nerede değerin olup nerede olmadığına ölçü koyabildim.
Mezara giren insanlar var ve daha bir şey bulabilmiş
değiller.Kendim için önemli olanı biliyorum.
Soru: Önceden sizin için önemli olanı bilmiyor muydunuz?
Liseyi bitirmişsiniz, ve?
Thomas Anders: Liseyi
bitirmeme şaşırdınız mı?
Soru: Almanca, politika
yazarlığı ve müzik kayıtlı... Yüksek öğrenime de
başlamış mıydınız?
Thomas Anders:Beş ya da altı
dönem yüksek öğrenim gördüm.
Soru: Ve sonra
birdenbire önemsiz oldu?...
Thomas Anders: Kısaca
olay şu, yedi yaşındayken ortaya çıktım, her zaman müzik
yapıyordum. İlk albümümde yirmi yaşındaydım, asla
yayınlanmadı, ama ben devam ettim. Bir dans lokalinde
yer aldım. Yemek aynı zamanda sahne programı vardı. Bu
olayı harika buluyordum, okuldan sonra orada şarkı
söylemek. Ve birden 70-80 defa ahne aldım. O zamanlar on
bir yaşındaydım ve her sahneye çıkışta 500 Mark büyük
paraydı. Üç yıl sonra sesim kalınlaştı ve şarkı
söylemeye hevesim kalmadı, böylece diskoteklerde
çalışmaya başladım.
Soru: Sadece para kazanmak
üzerine miydi herşey?
Thomas Anders: Yani,
meyhanelerde de çalıştım ya da otelin barında içki
sattım. Bu iyiydi her zaman. Bana bayanlar takıldığı
zaman sorardım: Ama bayanlar, siz daha hala yalnız
mısınız? Tak, bir alışveriş, muamele oluştururdum.
Baylara mı rastlıyorum, yani lütfen, kavalye olup bayanı
bir içki içmeye davet edin, derdim. Tak, bir alışveriş
daha, ticaret yani. 16 yaşındaydım o zamanlar, ve bunu
komik bulurlardı her durumda. Her zaman korkunç
muamelelerim ve hayvani bahşişim olurdu. Ama ailem için
liseyi bitirmem çok önemliydi. Bunu benimseyebilirim de.
Sonraları ebeveynlerime demiştim ki, ok, lise
diplomasını aldım, beş altı dönem de yüksek öğrenim
gördüm, şimdi sadece müziğe konsantre olmak istiyorum.
Ve eğer 25 yaşıma kadar bundan yaşamımı sürdüremezsem,
üniversiteye devam... Sonra Modern Talking oldu. Bundan
sonra da geri dönüşümün olmadığı açıklık kazandı.
Soru: Bu bir kültürel şok muydu, Alman dili dalında
eğitim gören bir öğrenciden, sahnedeki pembe ceketli ve
dudak parlatıcısı sürmüş gence...
Thomas Anders:
Burada büsbütün değişim söz konusu. İnsanlar için zaten
yeni bir olay gelmişti, bizleri radyodan tanıyorlardı,
ama nasıl göründüğümüzü bilmiyorlardı. Tüm bu Modern
Talking kariyeri bizim yüz kazanmamızla başlamıştır
aslında. Sonra da gün insanlar için X oldu. Dieter'i
kimse pastel renkli günlük yürüyüş elbiseleri içinde
algılayamadı. İşte bu anda ben çıktım, makyaj ve
boynumda Nora zinciri ile bir dış görünüş. Pembe ceket
de o zamanın modasıydı. Ve dudak parlatıcısı da
dudakların kamera önünde kurumaması için maskede doğal
görünmek adına aslında hiçbirşeydi. Bir süre boyunca
bunu oldukça şık bulmuştum. Duran Duran da sonu
olmaksızın makyaj yaptı. Boy George, makyajı mükemmele
kadar ilerletti, Depeche Mode büyük, siyah kajal
giyiyorlardı. Birden bire makyaj yapan adam sayısı
hayvanca arttı. Ve sonra saçlarım daha da uzadı, ve
adamlar berbere gidip, Thomas Anders gibi saçlarım olsun
dediler. Kadınlar da benim saç lülelerimden istediler.
Burada insan kendini kabul edilmiş hissediyor. Bu aynı
zamanda estetik üzerine bir soru. İnsan zaman geçtikçe
tecrübe kazanıyor ki, müthiş şarkılar yapsan da,
sevilmeyebiliyorsun da. Müzikten çok görünüşe
bakıldığından, farklı bir durum var. Bu benim korkunç
derecede sinirimin bozlumasına neden olmuştur, sahneye
çıktığımızda, A noktasından B'ye yürüdüğümüzde, herkesin
çığlık atması. Şarkı da tamamiyle 'farketmez' durumda
olurdu.
Soru: Baştan beri estetik sorular
üzerinde durduğunuza göre, Dieter ile nasıl beraber
çalışabildiniz?
Thomas Anders: Yani bu ,onun
estetik olmadığı anlamına mı geliyor?
Soru: Bu,
sizin ondan farklı bir estetiğe açıkça sahip olduğunuz
anlamına geliyor.
Thomas Anders: Esaslı bir
estetik benim için dışı ifade ediyor, bu da bakımlı
olmak demek, ve Dieter'de bu var.. Sonra ilişkilerde,
çevremizde de tabii ki bir estetik var, burada da
mantıklı olan hakkında bir gerginlik var tabii ki, çünkü
farklılıklarımız var. Eğer Dieter'in hayatı Modern
Talking'in kariyerini yüklenmek konusunda başlasaydı,
elbette masaya oturmak zorunda olurduk. Bundan başka
nesnelerin bana gelmesine izin vermiyorum, sadece
kişisel görüşlerim var bunlar için. Ve kesinlikle,
Dieter için benim görüşlerim oldukça zor. Yani onun özel
yaptıkları konusunda hüküm veremem ve beni olduğum gibi
kabul etmesini de bekleyemem. Biz siyam ikizleri
değiliz, beraber tatile de çıkmayız. Ben kendi hayatımı
yaşarım.
Soru: Çok az bilinen bir konu...
Kendinize ait iki müzik şirketiniz var.
Thomas
Anders: Evet, biri Thomas Anders Music GmbH, bu benim
kişisel müzik yayıncı şirketim. Bu yayıncıda önceden
kendi yazdığım şarkılar ile, tek başına yazdığım Modern
Talking şarkıları var. Thomas Anders'e dair çok özel
herşey yani. Bundan başka KA.G.B. Music GmbH var. Bu,
hem müzik yayıncısı hem de prodüksiyon firması. Modern
Talking dışında olanlar için, eşimle birlikte sahibim
bunlara. Farklı projelerimizin hepsi eşim Claudia
tarafından koordine ediliyor. Modern Talking olarak bir
işletmeye sahip değiliz. Dieter ve ben temelde herşeyi
yalnız yapıyoruz., biz böyle alışkanlık kazandık, herkes
kendi görev alanında yani. Dieter, prodüksiyon konusunda
yetkili ve şarkıların büyük bölümünü o yazıyor. Ben ise
yönetim ve koordinasyon ile alakadarım. Örnek olarak,
bir turne yaptığımızda, sahne tasarımcımız ile beraber
oturup, kitaba göre işi tartışıyorum. Nasıl albümle
ilişkili iyi bir sahne oluşturabilirim? Sonra genellikle
Londra'ya gidiyorum, konserlere bakıyorum, çünkü
Almanya'da bilinmeyen müthiş efekler var bunlarda.
Soru: Yeni trendleri başkaları için de
kullanıyorsunuz. No Angels için bir şarkı yazdınız, It
Girls ve diğer yeniler de başarılı prodüksiyonlar.
Önceden nasıl sezebiliyorsunuz bunları?
Thomas
Anders: Buna biz kendimiz de şaşırıyoruz? Bu galiba, iyi
düşünmekten ve sanatçıların, şarkılarını candan
yazmaları ile ilgili. Bunun için kendini gösteren
çalışma şartları oluşturuyoruz.
Soru: Almanya'nın
en modern mix aletlerine sahip olmalısınız ki, bir müzik
dergisinde bundan sekiz sayfa bahsedilmiş.
Thomas
Anders: Yani, bu ProTools ile başkaları da çalışıyor,
fakat bundan çok gurur duyuyorum. Bu tamamen dijital bir
mix kürsüsü. Band kullanımı olmuyor artık, ama ses
izleri grafik olarak görülebiliyor. 128 bunlar. Bir
şarkı kodlama ile giriliyor ve kürsü bunu iki dakika
içinde dahice son pozisyona getiriyor. Ve önceden
kayıtlı mix üzerinde çalışabiliyorum da. Fakat bu
zamanlayıcı bir makine değil, yani herşey üzerinde
çalışmak gerekli. Fakat ben çeyrek milyon tutarındaki
tüm drumları içeren aleti istiyorum. Çünkü birşey
yaptığımda, doğru yaparım. Açık sözlülükle
söyleyebilirim, bu makineyi muazzam şekilde kullanamam,
ama bir hayal sadece. Demolarımız da prodüksiyon değil
tabii ki.
Soru: Stüdyoda şarkılar için
sorularınız da olmalı.
Thomas Anders: Öyle bir
noktadayız ki, yazdan beri ertelediğimiz eski
sorumluluklarımızı sonunda yerine getiriyoruz. Yeni bir
yetenek var, inanılmaz bir şakıcı kız. Harika bir sese
sahip 18-19 yaşlarında bir italyan. Bu şarkıcıyı ön
plana çıkarmak için beş altı hafta çalışmalıyım ki
böylece plak endüstrisine dinlenebilir birşeyler
sunayım. Gerçekten denemek için doğru çalışılmalı, bu da
devamlılık olmadan imkansız.
Soru:
Yapabilecekseniz, ne üzerinde deneme yapmak isterdiniz?
Thomas Anders: Zaman benim için daha olmamış. Fakat
size yazılı olarak ne geleceğini verebilirim. Önceden
Jazz alanındaki çalışmalarım askıda şu an. Canlı
müzisyenlerle olan, dinlemekten zevk aldığım
çalışmalar...
Soru: Prodüksiyonlarınız için
yetenekleri kendiniz mi arıyorsunuz?
Thomas
Anders: Evet, beraber buluyoruz.
Soru: Hangi
kriterlere göre?
Thomas Anders: Ses ve kişilik.
Soru: Ama Zlatko ve Jürgen'e de yapımcılık
yapmıştınız...
Thomas Anders: KA.G.B. firması bir
kazanç yeri ve genç bir şirket. Bankadan krediler aldık
ve para kazanmalıyız. Öncelikle, büyük zorlukların ve
başlangıç yatırımlarının dışına çıkalım, eğer çark
dönmeye devam ederse, bu deneme amaçlı şeylere zevkle
başlayabilirim. Ama bundan önce ödün vermeliyiz. Tabii
ki az çaba ile çok kazanan insanlar var. Fakat onların
altyapıları yok. Örnek Zlatko: Sıfırdan zirveye
çıktığında birdenbire bir Michael Jackson olmuştu. Bu
elemanın ne yapmak istediği sorusunu düşünmüştüm. Zlatko
üçüncü sınıf ahşap binalar açmak zorunda kaldığı sürece
ben de başarılı olarak branşımda etkin olacağım. Ve
düşündüğümden hızlı gelişti herşey. Evet, bazen kendime
sorarım: Daha fazla ilgi çekebilmek için insanda armut
mu olması lazım? Nasıl bir medya dünyasında yaşıyoruz?
Nereye gidiyor?...
Soru: Evet, nereye gidiyor?
Thomas Anders: Bilmiyorum. Hiçbir skandala karışmama
vaadi verdim. Ve karım da soyunmuyor ve televizyon şovu
yapmayı düşünmüyor. En dar elbiseyi giymiyor, sarı
saçları ve göğüsleri gerçek. Evet, bu sıkıcı mı?
Soru: Koblenz'deki yaşamınız heyecanlı mı?
Thomas
Anders: Evet, burada ailemle, arkadaşlarımla beraberim.
Ben Los Angeles'taydım da ve çiftlikte doğru dürüst eve
girmezdim. Koblenz'te olduğum için herşey harika,
düşünüyorum da güzel, burası benim yaşam odağım. Bu
şehri seviyorum da, burada çevremin sevgi oluşumlarına
güveniyorum. Her gün pazar günü benim için. Adil olarak
böyle söylenmeli. Sağlıklıyım ve yaşam ihtiyaçlarımı
karşılayabiliyorum, sevdiğim bir işim var ve süper bir
ilişki. Umarım böyle devam eder.
Soru: Bernd
Weidung, sanatçı adı Thomas Anders ile nasıl yaşıyor?
Thomas Anders: Bir defasında bir butikte kredi
kartım ile ödeme yapmak istemiştim. Satıcı bayan
arkasını döndü ve gitti ve kontrolü aradığını ve
telefona fısıldadıklarını duydum: Burada çok büyük bir
sorunum var. Şu an burada Thomas Anders var ve üzerinde
Bernd Weidung adı yazılı sahte bir kredi kartı
kullanmaya çalışıyor. O an anladım ki ben insanlar için
Thomas Anders'im. Pasaportumda ve kimlik kartımda da
Weidung yazıyor. Ben Anders'im. (anders=farklı)
"America" albümünün ardından Thomas ile yapılmış söyleşiden alıntılar
Çeviri : Kamil KOÇAK
1)Son günlerde MAX dergisindeki haber Modern Talking
fanları arasında bir huzursuzluğa dikkat çekiyor.
Dieter'in tek başına şarkı söylemeyeceği ileri
sürülmekte. Dieter'in sahnede ve stüdyo kayıtlarında
şarkı söyleme konusunda böyle davranacağı doğru mu
gerçekten?
"Bütün bu telaşı anlamıyorum. Bir
muhabir çok büyük bir keşif yaptığını ve dünyanın geri
kalanını aydınlattığını zannetmiş. Modern Talking, büyük
ve dünya çapındaki sanatçıların (ör. Whitney Houston,
Bee Gees) %98'i gibi bir koroya sahip. So, what? Dieter,
asla Lead vokal olma konusunda bir görüş belirtmedi ve
yine asla korolara tek başına söyleme hakkında birşeyler
ileri sürmedi. Gerçek olan, korodaki kişilerin sadece
hizmetli olduğu ve burada basit olarak, birileri büyük
Modern Talking pastasından pay almak istemiş.. Ne yazık
ki bu geriye doğru bir gidişat olmuş, çünkü 'America'
için yeni ve görüldüğü gibi değiştirilebilen koro
sanatçıları aldık ve düzenli ödeme yapılıyor
kendilerine, böylece eski ses rengi yakalanıyor."
2)Thomas, öyle görünüyor ki Modern Talking'de internet
konusunda aynı yönde ve beraber hareket söz konusu yine.
Bu konu hakkında birşeyler söyleyebilir misin ve buna
rağmen senin siten www.thomas-anders.com devam
gösterecek mi?
"Tabii ki benim sitem devam
edecek. Tekrar herşeyi ayarlamak konusunda zaman ve para
yatırımı yapmıyorum. Dieter, kendi adına bir site
açmayacağına kesin olarak karar verdi, ve fanların bunu
kabul etmeleri iyi olur bence. Sitemi, kesinlikle tekrar
yapılandıracağım ve daha yoğun biçimde Modern Talking
alanıyla ilgili olacak, çünkü fanlarımızın yankıları ve
takdirleri beni son derece motive ediyor.
Bunun
dışında Fan-Club forumlarında farklı görüşleri gördükçe
tereddüte düşüyorum. Neden çok sayıda fan Thomas ve
Dieter ayırımı yapıyor? Önemli olan müzik değil mi ki?
Birçok fan kişisel davranıyor ve sözlü olarak karşılıklı
etrafa yayılıyor. Kim 'iyi', kim 'kötü'? Aman Tanrım,
ikimiz birlikte bir takımı, "Modern Talking" takımını
oluşturuyoruz. Dieter, tanınmış bir besteci ve yapımcı,
ben de vokal ve derleyiciyim. Sadece bu şekilde Modern
Talking var oluyor nasıl oluyorsa. İkimizden biri
ilgisiz olursa, Modern Talking de var olmaz artık. Biz
birlikte eşit ölçüde karar veriyoruz ve birimiz diğerine
danışmadan asla karar verme durumu yok.
Sadece
Dieter'in, özel hayatından dolayı manşetlerden düşmemesi
ve bu yüzden bir podyuma sahip olması, Modern Talking'in
güncel aktivitelerinden ve işlerinden haberler vermesi,
benim hiçbirşey yapmadığım anlamına gelmez. Tam tersi
tamamen. Bu konular üzerine az konuşuyorum. Böylece ben
bir leke oluyorum. Ne yazık ki çok sayıda kişi bundan
dolayı yetki dağılımı konusunda yanlış izlenim elde
ediyor."
• Chat Protokolünde Dieter Bohlen
Almanca'dan çeviri: Kamil Koçak
Soru: Grand
Prix'de kişisel favorin kim tabii Isabel dışında?
BOHLEN: Rasyonel nedenlerden dolayı: Kellys.Çünkü çok
sert hayran kitlesi var.
Soru: Nino ile ilişkilerin
bugün nasıl? Önceden onun yarışma şarkısını yazmıştın...
BOHLEN: İlişki süper, burada çok muhabbet ediyoruz,
dünyadaki en kızgın şarkıcı.
Soru: Bu yarış için bir
şarkı daha yapar mısın, bugün kazanmasan bile.
BOHLEN: Ben kafasını kuma saklayan bir kaybeden değilim.
Her zaman varım.
Grand Prix'ten sonra Isabell ile bir
albüm planlıyor musun?
BOHLEN: İkinci single'dan
sonra bu düşünülebilir.
Neden hep benzer görünüşlü
kadınlara yapımcılık ediyorsun?
BOHLEN: Her zaman en
iyisini aradım - BILD-Casting'de daha iyisi yoktu.
Ne
kadar süre daha Thomas Anders ile şarkı söyleyeceksin?
BOHLEN: Hayran kitlemiz yani fanlarımız bize sadık
kaldığı ve Platin aldığımız sürece.
Modern Talking
ile Grand Prix'te yer almayı düşünmez misiniz?
BOHLEN: Otuz yıl içinde tekerlekli sandalye ile geliriz!
Verona Feldbusch ile bağlantın var mı hala?
BOHLEN:
Hayır, Verona'yı bir daha görmek istemiyorum.
Thomas
Anders gerçekten beste yapabiliyor mu?
BOHLEN: Açık,
yeni modern Talking albümüne bir sayı yazdı.
Isabell
bugün kazanırsa ne yapacaksın?
BOHLEN: Sonra
Estland'a gideceğim.
Merhaba????? Estefania da bugün
orada mı?
Dieter, yeniden evlenmeyi düşünüyor musun?
BOHLEN: Estefania da burada ve evlenmek, neden olmasın?
Yakında Isabel'e Playboy'da hayran kalabilir miyiz?
BOHLEN: Hayır!!! Bunun için o daha çok genç.
Özel
olarak hangi müziği dinlersiniz?
BOHLEN: Listelerde
olan herşeyi dinlerim.
Sahneye çıkmadan önce lamba
harareti basar mı seni?
BOHLEN: Ama nasıl, bana
parlayan lamba da derler.
TV total'deki sahneye
çıkıştan dolayı mutlu musun?
BOHLEN: Stephan Raab
benim bir arkadaşım ve beraber çok eğleniriz.
Neden
elinizde hep bir gitar tutarsınız (video kliplerde)
şarkıda hiç gitar kullanılmamasına rağmen???
BOHLEN:
Nedeni ellerimle ne yapmam gerektiğini bilmememden
dolayı.
Birisine yapımcılık yapmadan önce, dış
görünüm yüzde kaç önemlidir senin için?
BOHLEN: Dış
görünüş önemli ama Kellys den görüldüğü gibi bunun en
önemli olmadığı gerçek. En son ses belirleyici oluyor!
Ölümden sonra yaşama inanır mısın?
BOHLEN: Hayır,
ölüm ölümdür; eğer ölürsem, ölmüş gitmişimdir, sonra
cennette tekrar karşılaşırız.
Kaç yıl sonra şov
dükkanından çekilme olmalı?
BOHLEN: Kırktan sonra!
Ben otuzsekiz yaşındayım ve buna rağmen iyi durdum.
Sayın Bohlen, hayatınızda şu ana kadar dolmamış neyi
istersiniz?
BOHLEN: Her yıl daha genç olmayı
isterdim.
Yaşlılığa karşı ne yapacaksın?
BOHLEN:
Gelecekte yaş konusunda yalan söyleyeceğim.
Modern
Talking'in radyolarda bu kadar seyrek çalınmasının
nedenini açıklayabilir misin?
BOHLEN: Çok başarılı
olduğumuzdan dolayı, bunu radyolardaki bazı kimseler
yediremiyorlar kendilerine.
Gerçek bir meslek
öğrendin mi?
BOHLEN: Diplomalı ticaret adamı,
işletmeci yani tam akademisyen!
Hayatının en büyük
çelişkisi neydi ve neden?
BOHLEN: Verona Feldbusch'u
doğru! tanımış olmam.
Annemin sizin plaklarınızı
dinlemesine karşı ne yapmalıyım? ;-)
BOHLEN:
Annendeki iyi müzik zevkinden sen de yararlanabilirsin.
Annene selam!
Matematikteki durumun nasıldı eskiden?
BOHLEN: İyi derecedeydi!
İkinci bir ön adın var mı?
BOHLEN: Günni, yani Günther.
Dieter, Fanpost okuyor
musun?
BOHLEN: Evet her gün Internet'teki forumlara
bakıyorum.
Gerçekten moderntalking-web.de adresinde
foruma yazdın mı??
BOHLEN: Evet, bugün kendim yazdım,
sonuncusu saat 10'daydı.
Nasıl bir araba sürüyorsun?
BOHLEN: Ferrari, Mercedes, Honda, Viper...
Sivil
toplum örgütlerine bağış yapar mısın?
BOHLEN: Evet,
örnek olarak Dieter için bir Kalp kampanyası. Tabii ki
alıcıları söylemeyecğim.
Kendine burnu büyük
diyebilir misin?
BOHLEN: Bu da nesi!
BOHLEN: Ne
yazık ki gitmeliyim. Sizinle olmak güzeldi. Fakat otele
gitmeliyim - üzerimi değiştirmeliyim vs... Sevgiyle
kalın!!
• Dieter Bohlen ile röportaj (Bravo Dergisi, Nisan 1992 sayısı)
Çeviri : Kamil KOÇAK
(Röportajın Almanca orijinalini sitemize gönderen Bilgin
Bağlık'a çok teşekkürler)
Dieter Bohlen: "Organ
Bağışı Yapmazdım"
Bravo: Lisede bir sınıf
atladığın doğru mu?
Dieter Bohlen: Başlarda,
üçüncü sınıfta gerçekten kötüydüm. Beşinci ve altıncıda
da. Sonra vicdanıma hitap eden birkaç etkili konuşma
geçti amcamla benim aramda. Amcamın adı Dr.Heinz Giszas
-büyük annem kralların dağından gelmiş olduğundan ona bu
ismi vermiş- ve Hamburg Limanı'nın şefi şu an. Onu
kalbimle benimsedim, çünkü 14 amcam içinde
entelektüellik açısından örnek aldığım kişidir. Onun
benimle her zaman iyi geçinmesini isterdim ve sonraları
ellerimle para kazanmak zorunda kalacağım için de korku
duyardım. Babam inşaat müteahhitidir ve eskiden
inşaatlara beni de götürürdü. İnşaat işçiliği bana göre
değildi.
Okulda da aşırı derecede dik kafalıydım
ve birkaç defa okuldan kaçmıştım. İlkokulumu bir defa
değiştirmek zorunda kalmıştım, liseyi de. Bir bayan
öğretmenimin kafasına şaka olsun diye bir cisim
fırlatmıştım, böyle cesaret demeleri işte... 13 yaşında
sarhoş halimle şehrin ortasında sendelemiştim ve müdürün
arkasından bir dolu laf saymıştım. Babam da sonra
duyduğu zaman şiddetli biçimde dövmüştü beni. Bütün
öğretmenler benden nefret ederdi. Müzik dersine girmeme
de artık izin vermiyorlardı, bunun nedeni de bir
defasında gömleğimi çıkarıp göbeğimi sallayıp
çevirmiştim. Herkese patronun kim olduğunu ve bunun da
beni ilgilendirmediğini göstermek isterdim her zaman.
Müzik dersi komik geliyordu bana, çünkü zaten piyano
çalabiliyordum. Amcamla aramda geçen konuşmadan sonra
bir defasında derse çok iyi hazırlanarak gelmiştim ve
tamamen katılım göstermiştim.
Sonra birdenbire
diğerleri için örnek gösterilecek olay haline geldim,
artık en iyi notları alıyordum ve değerim de artıyordu.
O esnada ailemle bir görüşme daha yapıldı yine ve
öğretmenler dikkafalı oluşumu derste sıkılmama
bağlayarak beni bir yukarı sınıf olan onbirinci sınıfa
atlattırdılar. İspanyolca, İngilizce ve matematikte de
bazı şeyler devam etti ve tamamen stres altına
girmiştim. Ama yine de herşey devam etti.
BRAVO:
Sen yatılı okulda da kaldın değil mi?
Dieter
Bohlen: Evet, bununla birlikte yaşımı birkaç ay şok
etmek istemiştim. Sekizinci ya da dokuzuncu sınıfta
haşhaş ve uyuşturucu haplar kullanmaya başlamıştım ve
hep hassas bir mektup terazisi taşırdım yanımda, çünkü
kefenin birisine bir gramlık ağırlık koyardım, diğer
kefeye de o bir parça boku, satıcılar birisinin hayatına
sıçmasın diye.
O zaman da o uyuşturucu satıcısı
beni Wersen'deki Krüger yatılı okuluna götürürdü ve
tamamiyle acı çekerdim. Çok gaddar bir durumdu ve ayda
da 1200 Mark tutuyordu yurt. Sadece iki kişilik odalar
vardı ve eğitmenler de hep etraftaydı. Bir süre bu böyle
devam etti, ta ki babam beni yatılı okuldan alıncaya
kadar. O andan itibaren de okulda zirveye çıktım.
BRAVO: Lise bitirme sınavından aldığın not neydi?
Dieter Bohlen: İki aldım (Türkiye'de 5 üzerinden 4).
17 yaşında liseyi bitirdim 22,5'ta Göttingen'de işletme
bölümünde sınavlara girdim: Orada her temel beş ders
için altı saat sınav çalışması yazdım: Finansman,
yönetim ve organizasyon, vergi, toplumbilim, denetim ve
zilyetliği elinde bulundurma. Diploma ödevim ise bir yıl
daha erkendi. Ve konusu "adli metodlar ve bunların
kurallara uygun muhasebe defterlerinde kullanılması"
Bunun için abartısız çok İngilizce kaynak okumuştum.
BRAVO: Doktora unvanı için de uğraştın mı?
Dieter Bohlen: Hayır, bunun yerine kendi gruplarımda
müzik yaptım, "Aorta"da tüm üniversite dönemim boyunca
Jazz-Rock yaptık ve üniversitede Menza şenliklerinde ya
da Göttingen'deki "Pegasus"ta sahneye çıktık. Sonra da
"Dacapo" adlı dans bandosunda çaldım. Cuma, cumartesi ev
pazarları şenliklerde sahneye çıkardık ve üniversite
eğitimimi bu yolla finanse ettim. Aynı zamanlarda
"Monza" adlı projemle ilk sözleşmemi yaptım, arkadaşım
Holger de benimle beraberdi.
BRAVO: Çok sevdiğin
bir şarkı var mı?
Dieter Bohlen: Evet,
Shanice'den "I Love Your Smile".
BRAVO: Tekno
soundlar aranje edebiliyor musun?
Dieter Bohlen:
Yani bunun zor olmadığına inanıyorum, ama henüz çok az
melodim var bu alanda. Louis Rodriguez ve ben
Hamburg'daki Heussweg'de altı stüdyoya sahibiz ve
buralarda gençlerle beraber oturup birkaç şey mix
ediyoruz. Louis stüdyonun sahibi ve ben devamlı
kiracısıyım. Stüdyo 1'de bazı şeyleri beraber yaparız.
Diğer stüdyoların da günlüğü 200 Mark tutarında. Kim
sağlam bir fikre sahipse Dieter Bohlen'e müracaat
edebilir, Quickborn'a. Ama fikir orijinal birşey olmalı.
BRAVO: Taşınmak istediğin doğru mu?
Dieter
Bohlen: Evet, ben ve Nadja yine Hamburg'a taşınmak
istiyoruz. Benim için evim ve çocuklarımın oturduğu yer
arasındaki yolculuk gerçekten stres yaratıyor. Çünkü
onları haftada üç ya da dört defa alıp, akşamları geri
götürüyorum. Gidip gelmeler gerçekten sinir bozuyor.
Bunun dışında Naddel bir atı olsun istiyor. Erika'ya da
bir kilometre uzakta olmak kötü olmazdı. Ev biraz daha
büyük olmalı, bir stüdyo ve birkaç da çocuk odası yer
almalı. Yüzme havuzu da olmalı, çünkü çocuklarımla her
havuza gittiğimde, insanların benden imza almak için
etrafımda suda durmaları sinir bozucu. Marky'nin hiç
korkusu yok, beş metre kulesinden atlıyor, o zaman
gerçekten dikkatimi ona vermem gerekiyor.
BRAVO:
Erika'dan boşanmak hala bir konu değil mi senin için?
Dieter Bohlen: Hayır, inanıyorum ki eğer bugün bana
ayrılmamız gerektiğini söylerseniz, sizi
yaralayabilirim.
BRAVO: Evlilikten korkar mısın?
Dieter Bohlen: Evet, panik derecesinde korkum var.
Eş olma kavramı, saf teori olarak büyük bir anlam
taşımıyor gerçekten. Erika ile resmi nikahım var, fakat
kilisede nikah kıymadık. Ve o zaman kendimi iyi bir
duygu tatmanın altında hissettim. Eğer çocuklar varsa,
evlilik de olmalı. Nadja'nın bunu istemesini de
anlayabiliyorum. Evlenmek çok kızın amacıdır. Belki üç,
dört yıl içinde bir çocuk sahibi de olmak isteyebilir.
BRAVO: "Hello America" adlı Longplay'inde oğlun Marc
için yazdığın bir şarkı var doğru mu?
Dieter
Bohlen: Evet, şarkının adı "Crossing The River", çünkü
Erica'nın evinin yakınlarında Marc ile oynadığım bir
nehir var. Orada üzerine "Marc 91" yazısını kazıdığım
bir ağaç var, aynen sevgililerin yaptığı gibi. Bir de
nehirin ortasında bir ada var, önceden Marc üzerine
çıksın diye yardım ederdim, şimdi tek başına
yapabiliyor. Kıssadan hisse, eğer nehri geçebilecek
kadar yeterli yaştaysan, kendi problemlerini de kendi
çözebilirsin.
BRAVO: Ozon deliğinin varlığından
nereye kaçıyorsun?
Dieter Bohlen: Eğer bodrum
katındaki stüdyomdaysam, korku duymama gerek yok.
Tatilde bir güneş tutkunu olduğum için bu konu sinir
yapıyor tabii. Bilimsel olarak da açıklandı ki,
ilerideki yıllarda ozon deliği büyüyecek. Şimdi güneş
brandaları satılıyor, eskiden yoktu. İki yıl önce
Kenya'dayken tamamen kızarmıştım. Marc, önceki yaz
Portekiz'deyken yanmıştı. Almanya'nın üzerinde sorun
olmadığına inanıyorum. Hafif bronz olmak için iki gün
güneşte yatmak gerekiyor burada. Ben bunun için iki
hafta uğraşmıştım. Politikacıların anlattığından çok
daha fazla bu ozon deliğinin büyüdüğüne inanıyorum.
Problem olan şey ise Almanya'nın bu işi düşünen tek ülke
olması. Teorik olarak ben tabii ki de FCKW üretimine
karşıyım.
BRAVO: Organ bağışı hakkında ne
düşünüyorsun?
Dieter Bohlen: Hayır, organ bağışı
yapmazdım. Kendimi seviyorum ben birazcık ve kendimden
birşey çıkarmayı ve tabutta sol gözüm olmadan yatmayı
isteme gibi bir derdim yok.
Sevgili Tanrı'ya
eksiksiz gitmek istiyorum. Herşeyin öylece devam
edeceğine inanıyorum. Büyük ihitmalle gökyüzünde müzik
direktörü olurum ya da onun gibi birşey. Ve orada harp
çalarken orta parmağımın eksik olmasını iyi bulmazdım.
Ailem başka bir görüşte ama ben organ bağışı
yapmayacağım. Problemlerin ne olduğunun farkındayım ama
umarım ki bir insan hayatının kurtuluşu benim
organlarıma bağlı olmayacaktır.
BRAVO: LP'nin adı
"Hello America". Amerika'nın Dionne Warwick ile yaptığın
düeti beklediğine inanıyor musun?
Dieter Bohlen:
Hayır, tam tersine. Şarkının sözleri herşeyin çok zor
olduğundan bahsediyor ve benim için her yılın altı ayını
orada geçirmek imkansız. Nadja ve ben dört haftadan
fazla kalmayız belki. Los Angles'taki "Beverly Hills
Oteli"nde kalırız hep, Sunset Bulvarı'nın orada. Almanya
ve Avrupa daha önemli benim için.
• Dieter Bohlen ile 1991 yılında yapılan röportaj.
(Juma adlı derginin Nisan 1991 sayısı.) Çeviri: Kamil
Koçak
Dieter Bohlen. Sanatçı mı yoksa iş adamı
mı? Oldenburg'dan 36 yaşındaki Dieter Bohlen ikisi ve
daha fazlası: O bir plak milyoneri. Sahnede Modern
Talking'le görülüyordu, şimdi Blue System ile.
Melodileri ile Nino de Angelo, C.C. Catch, Chris Norman
ve diğer bir çok kişi başarılı olmuştur.
Soru: Neden her şeyi kendin yapıyorsun?
Dieter
Bohlen: Doğru yanıt: Ben çok cimriyim. Makul olan cevap
da: Önce bir kere doğru insanlar bulunmalı. Kendimden
görüp kanaat getirdim. Parasının değerli olduğu hiç bir
menejer tanımam. Eğer 25 yaşımdayken Ion Tiriac gibi
biriyle karşılaşmış olsaydım, imzayı basardım herhalde.
Soru: Başarının en güzel tarafları nelerdir?
Dieter Bohlen: Bağımsız olmak, saygı, para.
Soru:
Sevilmemekten korkar mısın?
Dieter Bohlen: Evet, ama
bu korku herkeste vardır. Bunun dışında tanınmış ve
başarılı olmanın yararları da var. Kasapta en iyi parça
et verir kasap, eğer müziğimi seviyorsa.
Soru:
Modern Talking'de Thomas Anders'in grubun etiketi olması
konusunda problemlerin var mıydı?
Dieter Bohlen:
Evet, özellikle insanların "Gitarı ile sallanan sarışın
grupta ne işi var" gibi soruları karşısında. Bu beni
sinirlendiriyordu, çünkü her şeyi ben yapıyordum.
Soru: Paul McCartney senin örnek aldığın kişi. Bir
efsane, bir anıt. Hala sende endişe var mı?
Dieter
Bohlen: Elbette! Talep ve gerçek satış tamamen farklı
iki şey. Bu endişeden de en iyi şeyler çıkıyor.
Soru: Hangi sporları yaparsın?
Dieter Bohlen: Tenisçi
dirseğine sahip olmama rağmen, tennis. Rusya'da ata
binmeye başlamıştım. Atla gezintiye çıkardık. Devasa
mısır ve çavdar tarlaları var orada. Orada şunu
düşünmüştüm: "Seni aptal, şuna bak, hayat bu kadar güzel
olabilir. Daha hala müzik sahnesine çömeliyorsun.
Soru: Lüks senin için ne ifade ediyor?
Dieter
Bohlen: Lüks, sahip olunamayan şeyleri ifade eder. Benim
için lüks, hafta sonu Mallorca'ya uçmak, turistlerin
olmadığı bölgelere. Orada oturur ve Gamba yersem, en
büyük zevk budur benim için. En büyük lüks ise özgür ve
bağımsız olmamdır.
Soru: Ailen senin için hangi
meslek planlarını yapardı?
Dieter Bohlen: Hiç bir
şekilde müzisyen olmamı istemezlerdi.
Interview
mit Dieter Bohlen im Jahre 1991.
(Quelle: Juma, April
1991)
Kaynaklar:
[1] Modern Talking Türkiye. "Modern Talking
Röportaj".
Arşivlenmiş kopya
10 Temmuz 2020 tarihinde
kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Ocak 2021.
[2] Modern Talking Türkiye (30 Nisan 2005). "Çeşitli
Arşiv Öğeleri".
Arşivlenmiş kopya
10 Temmuz 2020 tarihinde
"https://www.moderntalking.web.tr/misc.htm"
kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Ocak 2021.