80lerde Müzikteki Etkisi
Yayınlanma Tarihi: 13-01-2021Son Güncelleme: 16-04-2021
Modern Talking, 1980li yıllardan itibaren dünya
synth-pop müziğinde özellikle Avrupa'da etkili olmuş,
Almanya kökenli bir müzik grubudur. 1984 yılında
kurulduktan sonra 1988'de dağılan grup üyeleri, 1998
yılında yeniden bir araya gelse de 2003 yılında tekrar
dağıldı. Grubun esas üyeleri 1954 yılı doğumlu
Dieter Bohlen ve
1963 doğumlu Thomas Anders'dir.
Dünyada Müzik
60larda Beatles ve Elvis
Presley ile hızlanan hatta değişime başlayan dünya
popüler müziği, bazı türlerde ideolojik anlamlar da
yüklense de, 70li yıllarda sadece dans edilmesine
yönelik bir alternatif yön de buldu ve "Disco" denilen
bir kültür kavramı ortaya çıktı. 70lerde Disco denilince
akla gelen klasik isimler Bee Gees, ABBA, BoneyM gibi
gruplardı. Avrupa'da daha çok ABBA ve BoneyM rüzgarı
esse de, 80lerin başında yeni kıta Amerika'da Michael
Jackson solo albümler çıkartarak insanları
etkileyecekti. Vurmalı çalgıların ritimlerde, ritimlerle
baraber de elektro gitar ve bass gitarların kullanıldığı
bir melodi, arka fonda kemanlar, trompetler ve sevgi,
aşk, romantizm gibi temaları işleyen şarkı sözlerinden
oluşan hızlı tempolu bir müzikti 70li yıllarda disco.
Fakat Avrupa ve Amerika arasındaki disco müzik çok
belirgin farklılıklar taşıyordu. Örneğin BoneyM grubunun
şarkıları, Avrupa'da plak satış listelerinin ilk
sıraslarından inmezken, Amerika Birleşik Devletleri'nde
ilk on sıralarda yer bulamıyordu.
Modern Talking'in Kurulması
Almanya'nın
"sevilen pop şarkıları" olarak adlandırılan "Deutsche
Schlager" stili şarkıları Alman sanatçılara vermesiyle
Almanya müzik piyasasında yavaş yavaş tanınmaya başlayan
Dieter Bohlen, 1979 yılına gelindiğinde başarılı bir
besteci olarak da tanımlanıyordu. Genç Bohlen, yeteneği
ve başarılı olma hırsı sayesinde, tanınırlığının Almanya
ile sınırlı kalmamayı ve uluslararası alanda da müzik
listelerine girebilmeyi hedefliyordu. Bohlen, Beatles
ile büyümüş ve kendisini geliştirmiş bir müzisyendi.
Rock altyapısı da vardı, fakat disco müzikten de çok
etkileniyordu. Almanya sınırları dışına çıkmak için de
yeni tarzlar peşindeydi.
70lerin sonunda ve
80lerin başlarında bateri takımlarıyla, bass ve elektro
gitarlarla, kemanlarla, piyano ile müzik yapmak disconun
olmazsa olmaz bir kuralıydı. Ama Bohlen, oluşturmak
istediği yeni sound için bu enstrümanları kenara iterek
yeni teknolojinin ürünü ve yavaş yavaş yaygınlaşmaya
başlayan elektronik klavyeleri ve synthesizer'ları
kullandı. Yani Bohlen'in tarzı, o zamanların yeni
teknolojisini kullanmaya yönelikti. Elektronik
keyboard/synthesizer ile orkestra kurmadan müzik
yapabilmek çok kolaydı. Arkadan çalan ritmi programlama,
üstüne akorları kaydetme, melodi ve en sonunda şarkı
sözleri... İçeriği kolay gibi görünse de synthesizer ile
müzik yapmak gerçekten bir yetenek işiydi. (Fakat her ne
kadar elektronik ritim cihazını kullanmak kolay olsa da
Dieter Bohlen Modern Talking'in ilk beş albümünde klasik
bateri takımlarını kullanacaktı. Daha sonra, yeni
gençliğin elektronik tınılara daha fazla rağbet etmesi,
müzik yapımcılarının gözünden kaçmayacak, Bohlen de
1987'deki altıncı Modern Talking albümü dahil 2003'teki
son albümlerine kadar elektro bateri ya da elektronik
ritim cihazı ile şarkılarında ritim vuracaktı.)
Bu koşullar altında Bohlen, "yeni bir disco soundu"
oluşturdu. Bu soundu tutturabilmek için öncelikle güzel
sesli bir vokale ihtiyacı vardı. Kendi sesi maalesef
güzel değildi ve yapacağı müzik için de aradığı tarzdan
bir vokal bulamazken Bohlen, sonunda 20 yaşındaki genç
Bernd Weidung'u kendisine vokal olarak seçti. Bu genç,
birkaç albüm piyasaya çıkarmış ve Bohlen ile aynı müzik
firmasında çalıştığından, Dieter Bohlen bestelerini de
seslendirmişti. Bernd Weidung ve Dieter Bohlen ilk kez
1982'de tanışma fırsatı bulmuştu. Hansa adlı yapım
şirketinin (bugünkü BMG, Berlin) isteği üzerine Thomas
Anders "Pick up the phone" (F.R. David'in "Words" adlı
şarkısını takip eden hit bir şarkıydı) adlı şarkının
Almanca orijinal halini Hamburg'da bir kayıt stüdyosunda
seslendirmişti. Bu şarkının "Was macht das schon?" adlı
Almanca sözlü bestecisi de Dieter Bohlen idi.
Bohlen, yeni disco sound'unu icra etmek için keşfettiği
vokalden sonra müzik grubunu kurmaya ve gruba adını
koymaya sıra gelmişti. Kurduğu grubuna verdiği ilk isim
Almanca 'modern konuşma' anlamına gelen "Modernes
Gespräch" oldu. Fakat bu isim müzik piyasası için pek
çarpıcı olmayan bir isimdi Dieter'e göre, böylece
ingilizce "Modern Talking" daha uygun bulundu. (Modern
Talking adının nasıl bulunduğuna dair esprili olarak
anlatıldığı "Dieter Der Film"den bölümü için
tıklayınız: (- Grubun adı "Dieter ve Thomas" olsun.
-Olmaz, kuaför salonu gibi bir isim bu.)
İlk Şarkı ve İlk Albüm
Bohlen, Modern Talking için klavye (keyboard) ile
oluşturduğu yeni tarzını hayata geçirdi ve Bernd Weidung
ile birlikte ilk (single) tekli 45lik plağını piyasaya
çıkardı: "You're My Heart, You're My Soul". Bestelerde
Almanca sözlerden vazgeçip, İngilizce'ye yönelmek
uluslararası müzik piyasasına girebilmek için o zamanlar
gerekli bir koşuldu, bununla beraber Bohlen, Bernd'in
sesine İngilizce'nin daha yakıştığını düşünüyordu.
Bohlen, bu şarkıyı Mallorca güneşinin altında yazarken
BMG/Hansa için planlamamıştı ama BMG sayesinde Modern
Talking kurulmuş oldu. Bu arada Bernd, sahne adı olarak
"Thomas Anders" adını tercih etmişti. 1984'ün sonuna
doğru piyasaya çıkan bu ilk single piyasaya çıktığı
dönem başarılı olamadı. Tekli plak, o zamanların modası
olan içi noel (christmas) şarkıları ile dolu albümler
ile aralık ayında ancak rekabet edebiliyordu. Fakat
Almanya'nın devlet kanalı ARD'de yayınlanan "Formel 1"
ve "Drehscheibe" adlı programlarda şarkının tüm
Almanya'ya görücüye çıkması ile 24 Ocak 1985'de single,
Almanya Top20 listesine girebildi. (Formel1
programındaki performans için
tıklayınız.) Şarkı o kadar başarılı oldu ki 6 hafta
boyunca müzik listelerinin ilk sırasından düşmedi.
Herkes bu yeni sound'u ve tarzı sevmişti. Şarkı ile
ilgili ilginç bir bilgi de; You're My Heart, You're My
Soul'u kaydettikten sonra Thomas Anders'in sesi daha
feminen şekilde duyulsun diye mevcut kaydın
hızlandırılmış olmasıdır.
Bohlen'in rüyaları
gerçek olmuş, sadece Almanya'da değil yurtdışında da
single 45liği tutulmaya başlamıştı. Günde 40.000 den
fazla single satılıyordu. "You're My Heart, You're My
Soul" yurtdışında, anadili Almanca olan Avusturya ve
İsviçre'den sonra Avrupa ve Asya'daki toplam 35 ülkede
single listelerinin ilk sırasına yerleşmişti. Türkiye'de
de TRT Radyoları aracılığı ile dinletilen bu single,
ülkemizde satışa sunulmadı, çünkü bir single pazarı
oluşamamış durumdaydı Türkiye'de.
Kısa bir süre
sonra ikinci single 45lik piyasaya çıktı: "You can win,
if you want". Aynı anda da piyasaya çıkan ilk Modern
Talking albümü "The First Album" ile birlikte single,
listelerin zirvesinden inmedi. İlk iki single ve albümün
başarısı, Modern Talking'in tek şarkıyla şöhret olmuş
bir grup olmadığını kanıtladı.
İlk albüm, kaset
ve 33lük uzunçalar LP plak şeklinde piyasaya çıktı.
Türkiye'de de bu albüme çok büyük ilgi vardı. Her yerde
Modern Talking dinlenmeye başlamıştı. Türk insanı Thomas
Anders hakkında, "babası Türkmüş, ondan esmer" gibi
şeyler bile söylüyordu. Almanya'da çalışan gurbetçi
vatandaşlarımızın, Türkiye'de Modern Talking'in
tanınmasında rolü mutlaka vardır, tıpkı BoneyM'in
Türkiye'de tanınmış olması gibi. Bu albüm hakkında da,
Türkiye'deki plak dağıtım şirketlerine gurbetçi
vatandaşlarımız bilgi aktarmış olup; Almanya müzik
piyasasından Almanya'daki Türklerin kültürel
etkilenmesinin Türkiye'ye yansımasında Modern Talking
örnek verilebilmektedir.
Kısa bir süre sonra
Modern Talking ikinci albümü çıkardı : "Let's Talk About
Love". Bu albümden de Modern Talking'in başarılı üçüncü
hit şarkısı "Cheri, Cheri Lady" single olarak piyasaya
sürüldü. Single, 19 Eylül 1985'de Almanya Top 20
listesine ilk sıradan girdi. Modern Talking soundu
başarıya ulaşmıştı artık, evlerde pikaplarda,
discolarda, yeni çıkan "MC player" denilen
kasetçalarlarda artık Modern Talking vardı. (Cheri
Cheri Lady dinleyen Alman gençleri Werner adlı çizgi
filmde. )
Modern Talking Tarzı
Bir konu vardı ki, zamanında olağan hale gelmiş
Amerika Pop - Avrupa Pop çatışması, Modern Talking'in
başına da geliyordu. Örneğin o zamanlar son albümü
"Thriller" ile Michael Jackson Modern Talking'den önce
albümü çıkmış olmasına rağmen, Modern Talking'in
satışlarını dünya genelinde çoktan katlamış, hatta satış
rekorları bile kırmıştı. Thriller albümündeki müzik
altyapısı 70lerin sonlarında da devam eden 'disco
soundunun' bir örneği niteliğindeydi. Oysa Bohlen,
dediğimiz gibi akustik enstrümanları bir kenara itmişti.
ABD ile müzik alanında
da rekabet etmek hele soğuk savaş da devam ederken zordu
Avrupa için. Bundan
dolayı da Modern Talking, Avrupa sınırlarının içinde
rekabet etmekle kalmayı tercih etti. Diskoteklerde çalan,
synthesizer ve rhythm computer ile
oluşturulmuş
Bohlen'in bu yeni tarzı "Eurodance", "Eurodisco" veya
"Synth-Pop" olarak adlandırılmaya başladı; ve Modern
Talking'in bu tarzının çok iyi iş yaptığını gören
yapımcılar ve gruplar mantar gibi çoğalmaya başladı.
Herkes enstrümanları bir kenara itip, sadece keyboard ve
synthesizer ve ritim box ile altyapısı hazırlanmış
"Eurodisco" müzik yapmaya başladı.
Modern Talking'in tarzındaki
altyapısı, bass akorlar vs. birşekilde
Eurodisco'nun olmazsa olmaz bir
parçasıydı ve bu müzik yapılırken bu
kalıpların da uygulanması gerekliydi.
Ama 80lerde sadece Modern Talking'e has
bir özellik vardı: Tiz korolar...
Şarkının yüksek oktavlarda söylenmesi
Bohlen'in hem istediği hem de biraz da
mecburiyetten uyguladığı bir durumdu.
İstediği bir durumdu, çünkü Bee Gees
70li yıllarda diskolarda fırtına gibi
eserken (Stayin' Alive şarkısıyla
örnek), grubun solisti Barry Gibb'in bir
tarzı vardı: tiz ses çıkarmak ve yüksek
oktavlarda şarkı söylemek. Bohlen, bu
tarzdan etkilendiği için biraz da tiz
koroları Modern Talking'de uyguluyordu.
Mecburi bir durum da vardı, çünkü Bohlen'in sesi normal
oktavlarda kötü çıkıyordu. Yüksek oktavlarda ise
Thomas'la beraber aynı oktavda şarkı söylemesi kulağa
hoş gelen bir tarzdı.
Dieter Bohlen, sırf bu yüksek oktavlardaki stili
kullanmak için bir backvokal grubu da kurmuştu.
(Dieter'in sesinin kötü olduğuna ve back vokal grubu
üyelerine ilişkin haber için tıklayınız :
Bölüm1 ve
Bölüm2
) Rolf Köhler, Detlef Wiedeke, Michael Scholz ve
Birger Corleis'den oluşan bu backvokal grubu Modern
Talking'in ilk 6 albümünün değişmez dörtlüsüydü
(1998'den sonraki albümlerde ise bu grupta Birger
Corleis yer almayacaktı). Bu geri vokal grubu, 1985
yılında "Broken Dreams" adı altında, yine aynı adlı bir
45lik piyasaya sürdüler. Şarkının bestesi Rolf Köhler,
Claus-Robert Kruse, Dave Storey, Dwight Storey imzasını
taşıyordu ve Coconut etiketiyle piyasaya sürüldü. Çok
özel olan bu 45liği dinleyenler, Modern Talking'in
klasik soundunun aynısı ile karşılaştılar.
Eurodisco soundunda taklit etmek bir yere kadardır, ama
bir grup var ki Bohlen'in tiz korolarını bile taklit
etmiştir: Bad Boys Blue. Öyle ki, bu grubun çok para
getirmiş hiti "You're a woman" şarkısını ilk kez
dinleyenler, bu şarkıyı Modern Talking'in söylediğini
sanmıştır.
Yeni Yollar
Müzikal açıdan Modern Talking ve Avrupa'daki gruplar
bu durumdayken, Thomas Anders'in özel yaşamında da
hareketlenmeler, belki de sonun başlangıcı olacak
gelişmeler oluyordu: Thomas Anders, 1985 yılının temmuz
ayında Nora Balling adındaki sarışın sevgilisi ile
evlendi. Ve Modern Talking, 1985 yazında tüm Avrupa'yı
ve bazı Asya ülkelerini kapsayan bir turneye çıktı.
Bohlen ise daha fazla başarı hırsı ve firması
Hansa/BMG'nin üstelemesiyle de başka isimlere
prodüktörlük yapmaya devam etti. 1985'in sonlarında
Caroline Müller adlı şarkıcıya C.C.Catch adı altında
"Catch The Catch" adlı albümü çıkarttı. Bu albümde yer
alan "Cause You Are Young", "Strangers By Night", "You
Can Be My Lucky Star Tonight" adlı şarkılar çok ses
getirdi.
Albümde yer alan şarkıların tipik
özelliği Modern Talking şarkısı olmasıydı (artık "tipik
Dieter Bohlen şarkısı" denilebilir). Başarının altındaki
en büyük neden buydu. C.C.Catch'in albümü birdenbire
koyu Modern Talking hayranları tarafından ilgi yanında
sitem de aldı. Çünkü, şarkılar o kadar güzeldi ki,
Thomas Anders söylese yine tüm Avrupa'yı kasıp kavuracak
türdendi.
Eurodisco müzikte bayan vokal denemesi
yapan Bohlen'den sonra tabii ki benzer prodüksiyonlar da
ortaya çıktı. Bunlardan en başarılısı BMG şirketinin
rakiplerinden "Virgin Records"dan geldi. "Arabesque"
adlı grubun lead vokali Sandra Lauer 1985 sonlarında,
yapımcı Michael Cretu tarafından solo bir single ile
müzik piyasasına girdi. "Maria Magdalena" adlı şarkı ile
listebaşı olduğunda C.C.Catch ile yarışıyordu.
Sandra'nın şarkılarında ise erkek vokal Hubert Kemmler
yer alıyordu, aynen C.C.Catch şarkılarında Dieter
Bohlen'in olması gibi...
80'lerdeki Kitsch İmaj
Modern Talking, sadece müziğiyle değil, imajı ile de
kitleleri etkiliyordu. Thomas Anders'in kadınları bile
kıskandıracak kadar uzun, bakımlı ve güzel saçları hatta
bir çok kadından güzel yüzü Avrupa'da erkeklerin berber
koltuğuna oturup Thomas Anders saçı istemelerine yol
açıyordu. Dieter ise fönle kabartılmış, sarıya
boyattığı, ensesi uzun saçlarıyla 80li yılların klasik
erkek saç stilini yansıtıyordu, Türkiye'de de 80lerde
moda olan bu erkek stilinde bıyık da vardı. Thomas
Anders'in dudaklarına parlatıcı sürmesi, objektiflere
Bohlen ile beraber yakın pozlar vermesi, bu ikilinin
eşcinsel olduğu söylentilerine bile yol açmıştı.
Modern Talking'de dikkati çeken bu dış görünüşte
kıyafetlerin yeri de çok önemliydi. Dieter Bohlen spor,
rahat, dökümlü bazen tulum şeklinde, 80lerin modasını
yansıtan sarı renkli kıyafetler giyerken, Thomas Anders
daha klasik çizgilerde gömlekler, pembe ceketler, kumaş
pantolonlar giyiyordu. Video kliplerde, TV
programlarında bu giyim tarzlarından şaşmıyorlardı. Öyle
ki albüm ve single kapaklarına bu tarz da
yansıtılıyordu. Converse stili spor ayakkabı Dieter'i
temsil ederken, klasik çizgilerdeki siyah ayakkabı ise
Thomas'ı simgeliyordu. Bu, simgeleme olayı enstrümanlar
ile de yapılıyordu. Elektro gitar Bohlen'in simgesi
iken, piyano ise Anders'i simgelerdi.
Sahne performanslarında, TV
programlarında ve video
kliplerde Bohlen elektro gitar
kullanmaya devam ederken, Anders
ise keytar çalarken
görülmekteydi.
Bu
simgelerin yanında grupla özdeşleşmiş Modern Talking
logosu, 80li yılların havasını çok iyi yansıtıyordu.
Dijital olarak değil, el işçiliği ile üretilmiş olan bu
logotype, Modern Talking'le o kadar özdeşleşti ki , grup
1998'de tekrar kurulduğunda bile albüm ve single
kapaklarında bu logo kullanıldı.
Modern Talking'i
yansıtan diğer bir özellik de, 80li yıllardaki albüm ve
single kapaklarında kendi resimleri yerine dijital
illüstrasyonlar ve grafikler kullanmalarıydı.
Kapaklarında bazen bir araba resmine, bazen
güvercinlere, bazen atlara, bazen de bir şelaleye
rastlayabilirdiniz.
Grubun Dağılmasına Doğru Yeni Albümler
1986 ilkbaharında "Ready for Romance" adlı üçüncü
albüm piyasaya çıktı. "Brother Louie" ve ünlü "Atlantis
is Calling" bu albümden çıkmış olan single'lar. Bu iki
şarkı yine Almanya Top20 listesinde bir numara oldu. Bu
albümde yer alan Just We Two, Doctor For My Heart, Save
Me - Don't Brake Me, Hey You ve Angie's Heart gibi diğer
Eurodance şarkılara da single çıkartılsaydı hepsi
listelerin ilk sıralarına yerleşirdi, çünkü gerçekten
kaliteli şarkılardı.
1986 sonbaharında ise Dieter
ve Thomas grubun dağılması konusunda hemfikir oldular.
Dağılma kararının görünen gerekçesi Thomas'ın eşi
Nora'ydı. Bütün Avrupa'da Modern Talking hayranı olan
insanlar Nora ismiyle de sıkça karşılaşır olmuştu. Çünkü
Thomas Anders, boynundan "Nora" yazılı kolyesini hiç
çıkarmıyordu. Resimlerde, video kliplerde, konserlerde
Thomas Anders'in, Dieter Bohlen'siz gittiği Modern
Talking konserlerinde Nora, kendisini grubun bir parçası
olarak görmeye başlamıştı ve şarkılarda Thomas'ın
arkasında geri vokallerde yer alıyordu. (İlginç bir
örnek, Thomas'ın boynundaki Nora adı o kadar insanların
aklına kazınmaya başlamıştı ki yeni pazarlar
oluşturuyordu. Türkiye'de, Thomas'ın boynundaki
kolyedeki yazı karakteriyle aynı logoyu taşıyan "NORA"
adlı kaset-plak şirketi bile kurulmuştu.)
Anlaşmazlıklar devam ederken, para kazanmanın
çekiciliğine de hayır diyemeyen ikili üç albüm için daha
sözleşme imzaladı.
"In the Middle of Nowhere"
adlı dördüncü albümden önce ünlü "Geronimo's Cadillac"
single olarak piyasaya çıktı ama sadece 3. sıraya kadar
yükselebildi. Riding On A White Swan, Sweet Little
Sheila, Ten Thousand Lonely Drums, Lonely Tears In
Chinatown, The Angels Sing In New York City, Princess Of
The Night adlı albümdeki diğer şarkılar da klasik Modern
Talking tarzını yansıtan güzel şarkılardı. Bu arada
Bohlen, sadece hareketli şarkılarla değil, ballad
denilen yavaş ritimli şarkılarla da besteciliğini ilk
albümden beri konuşturuyordu. "Give Me Peace On Earth",
bu albümde yer almış, single olarak piyasaya sürülmüş,
çok sevilen bir Bohlen şarkısıdır.
Albümler
çıkarken, ilk single'dan itibaren de TV kanallarında
Modern Talking videoklipleri dönüyordu. Kliplerde giyim
tarzı olarak istikrarlı bir şekilde yer alan Thomas &
Dieter, 80li yılların görüntü efekti imkanlarını da
kullanıyorlardı. Her ne kadar Star Wars'taki kadar bir
efekt bütçesi ayırmamış olsalar da, Geronimo's Cadillac
videosunda arabanın bagajından çıkan çizgi film tarzı
gökkuşağı efekti 80li yılları çok iyi yansıtan klasik ve
kültleşmiş bir imajdır.
Videokliplere de devam
edilirken Thomas ve Dieter, kontratta yazılı olan
maddelere uydu: İki tane daha albüm yaptılar 1987'de.
Beşinci Albüm "Romantic Warriors". Albümden "Jet
Airliner" adlı single piyasaya çıktı, fakat sadece
birkaç hafta boyunca Almanya listelerinde 3. sırada
durabildi. Bu albümden "Romantic Warriors" ya da "Don't
Worry" gibi diğer Eurodance şarkılar single olarak
piyasaya sürülseydi, daha da başarılı olabilirdi Modern
Talking. Ama ne yazık ki single olarak piyasaya çıkmadı
bu şarkılar.
Bu arada 1987 yazında Thomas Anders,
Nora ile birlikte Türkiye'ye de gelerek, "Çeşme
International Song Contest 1987" adlı organizasyona
katıldı.
Altıncı albüm ise "In The Garden Of Venus" adını
taşıyordu. Bu albümün single çalışması ise "In 100
Years" idi. Bohlen, 2000li yılların ortalarına
geldiğinde bile, yazdığı en iyi şarkı olarak "In 100
Years"ı örnek gösterecekti, ama single pek başarılı
olamadı. Son albümde yer alan diğer iyi şarkılar ise,
Who Will Save The World, A Telegram To Your Heart ve
Good Girls Go To Heaven idi.
Son iki albümün, ilk
dördünden belirgin farklılığı, şarkıların Eurodance
tarzında değişikliklere uğramasaydı. Klasik Modern
Talking tarzı yanında Bohlen'in, "Who Will Save The
World" şarkısında olduğu gibi elektro gitar sololarını
kullandığı, elektro gitar ile ritim atıp akor bastığı
şarkılar da yazması belirgin tarz farklılıklarıydı. Ama
Modern Talking dinleyicileri, C.C.Catch albümlerindeki
Bohlen şarkılarından, onun yeni tarzına alıştıklarından,
Modern Talking albümünde böyle bir şeyi
yadırgamamışlardı.
Ve Grup Dağılıyor
Grubun dağılmasındaki görünen neden olan Nora
yanında, çok açığa vurulmayan bir gerçek daha vardı:
Bohlen'in memnuniyetsizliği. Nora'nın Modern Talking
albümlerinde ve konserlerinde yer almak istemesi,
Thomas'ı kışkırtması, Bohlen ile anlaşamaması dağılma
sürecinde temel iken, Bohlen'in tatminsizliği bu süreci
hızlandırıyordu. Durum böyleyken, grupta açık olmayan
şeyler yüzünden, Modern Talking hayranları açıkça şu
eleştirilerde bulunuyordu: Grubu sırtlayan Thomas, o
sarışın adamın ne işi var bu grupta?
Aslında
hiçbirşey göründüğü gibi değildi, tüm besteleri, grubun
prodüktörlüğünü Dieter yapıyor, konserleri Dieter
ayarlıyor, Thomas'a ise besteleri seslendirmek
kalıyordu. Grubun solisti o olduğu için de grubun esas
adamı Thomas gözüküyordu. TV programlarının
görüntülerinde, resimlerde, videokliplerde Thomas Anders
hep ön plandaydı ve Bohlen bunun gerekliliğini
yadsıyordu. Thomas ve Nora ikilisinden farklı bir hayat
görüşüne sahipti ve çok da tartışıyordu onlarla Bohlen.
Bu haklı memnuniyetsizlik nedeniyle, bu koşullar altında
çalışamayacağını belirterek ve arkasında 60 milyondan
fazla bir satış rakamını bırakarak Thomas'dan grubun
dağılmasını istedi en sonunda Bohlen. Bu habere
üzülenlerin yanında Bad Boys Blue gibi taklitçi
rakipleri gibi dağılma haberine sevinenler de oldu.
Dünya'da tüm haber ajansları bu haberi geçiyordu:
"Modern Talking dağıldı". 80li yıllarda müzik sektörünün
bugünkü kadar geniş ve esnek olmamasından dolayı büyük
yankı uyandırmıştı bu haber.
Grup dağıldıktan
sonra da BMG firması, sansasyon oluşturmuş bu haberi
fırsat bilerek son albümdeki "Locomotion Tango" adlı
şarkıyı single olarak piyasaya sürdü, ama çok başarılı
olmadı bu 45lik. Modern Talking'in dağılmasından sonra,
Thomas & Nora birkaç tura çıktı, konserler verildi.
Bunlardan biri; "Modern Talking - The Final Concert"
adını taşıyordu. 1988 yılında Güney Afrika'da Sun City
Superbowl'da Dieter'siz bir Modern Talking konseri verdi
Thomas Anders. Geri vokallerde ise Nora Balling Anders
ve Utah adlı bir kız vardı.
Kaynak: Koçak, Kamil.
"Modern Talking ve 80li Yıllarda Müzikteki Etkisi".
Arşivlenmiş kopya
21 Şubat 2020 tarihinde
"http://moderntalking.web.tr/tarihce.htm"
kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Ocak
2021.
Devamı: Dağılmanın Ardından 11 Yıl