Ülkemiz Basınında Modern Talking
Yayınlanma Tarihi: 01-02-2021Son Güncelleme: 16-04-2021
Derleme: Kamil Koçak
Öncelikle "Türkiye'de
Modern Talking" sayfasını okumanızı tavsiye
ediyoruz. Bu sayfada da, içeriğinde Modern
Talking'den bahsedilen, çeşitli dönemlerde basılı ve
dijital olarak yer alan yazılar, köşe yazıları,
makale, röportaj ve haberlere ilişkin bir derleme
ile karşınızdayız...
-
Dieter Bohlen'den Thomas'a Ağır Suçlama, Ses Dergisi Sayı: 34, 1986
-
Modern Talking ve Joe Strummer, Yasemin Boran,
Hürriyet Gazetesi, 03.06.1998
- 80'leri
yaşamak ne güzelmiş, Yüksel ALTUĞ, Sabah Gazetesi,
26.08.2006
- Herkes burada, Nuri Alço
nerede, Ayşe ÖZYILMAZEL, Sabah Gazetesi, 22.02.2008
- 'Nora' Kolyesi Kasada, Selin ÖZAVCI,
Akşam Gazetesi, 13.06.2009
-
Yaşlanmışsın görmeyeli Thomasım!, Ayşe
ÖZYILMAZEL, Sabah Gazetesi, 07.07.2009
-
Retro'ya Gel, Seda PEKÇELEN, timeout
İstanbul, Temmuz 2009
-
Disco dinle, iyi hisset. Esra KARATAŞ,
Taraf Gazetesi, 14.06.2010
-
Unutmak için dans etmek zamanıdır! Deniz
TÜRKOĞLU, Milliyet Gazetesi, 19.08.2010
-
Sonsuz Ayna: Disko Topu'ndan Yansıyan Hayatlar Gökşen
Aydemir, Film Arası, Ekim 2014 sayısı
- Konser sezonu seksenler efsanesi Modern
Talking`den Thomas Anders ile sona eriyor, Hakan
AKOĞLU, cazkolik.com, 13.05.2016
-
Thomas Anders: 'Seksenlerde giydiklerimden
utanıyorum!', Ali Tufan KOÇ, Hürriyet Gazetesi,
20.05.2016
-
Modern Talking’de kariyer yaptım.
Hakan VAROL, Yeni Şafak, 29.05.2016
- Dieter Bohlen'den Thomas'a Ağır Suçlama, Ses Dergisi Sayı: 34, 1986
Dünyanın en ünlü topluluklarından
Modern Talking’in sarışın elemanı Dieter
Bohlen, arkadaşı Thomas için hiç
çekinmeden, "O, 7 kat gökte yaşadığını
zannediyor. Karısının da oyuncağı haline
geldi. Zaten boynundaki 10 cm’lik
tasmasıyla da bunu belli ediyor" dedi.
Dieter şunları söyledi: "Karısının
kaprisi yüzünden çekmediğim şey kalmadı.
Adam bana verdiği randevuya her zaman 3
saat geç gelir. Sonra da (Nora beni özel
olarak göndermedi, onu kıramadım) der.
Çıldırmamak için kendimi zor tutuyorum."
Modern Talking’in sarışın elemanı
Dieter Bohlen arkadaşı Thomas’ın
sorumsuz davranışlarından bıktığını
belirterek, "O artık karısının elinde
bir oyuncak haline geldi. Boynundaki
tasmasıyla da bunu belli ediyor" dedi.
Kazandıkları başarılardan dolayı grup
arkadaşının çok şımardığını söyleyen
Dieter, "Thomas 7 kat gökte yaşadığını
zannediyor. Ama bir gün oradan düşerse
hiç şaşırmasın" diye konuştu.
"Karısının kaprisleri onu bu hale
getirdi"
Thomas’ın karısı
Nora’nın sözünden dışarı çıkmadığını ve
bu durumun çalışmalarına yansıdığını
belirten Dieter Bohlen, "Bu kadar zayıf
karakterli bir insan daha tanımadım"
dedi.
Thomas’ın randevularına
sadık olmadığını söyleyen sarışın
şarkıcı daha sonra şöyle konuştu:
"Thomas evlendiğinden beri huzurumuz
kalmadı. Hep alttan almaya çalıştım ama
artık ne ona, ne de Nora’nın
yaptıklarına katlanabiliyorum. Sırf eşi
istediği için bana verdiği randevulara 3
saat geç geliyor."
Dieter Bohlen,
Thomas’ın huyunu değiştirmediği takdirde
grubun zor duruma düşeceğini söyleyerek,
"Eğer karısının oyuncağı olmaktan
kurtulur ve işine büyük bir ciddiyetle
sarılırsa beraberliğimiz sürer. Ama bu
şartlarda daha fazla bir şey
yapabileceğimi sanmıyorum" dedi ve bunun
Thomas’a son ihtarı olduğunu söyledi.
Her saniye birlikteler
Thomas
Anders evlendikten sonra herkesin dediği
gibi adeta karısının elinde bir oyuncak
oldu. Kıskançlığı ile tanınan Nora,
yakışıklı eşini bir an olsun yalnız
bırakmıyor ve onun verdiği bütün
kararlarda söz sahibi oluyor. Nora’nın
bu tutumu Thomas’ın geleceğini
etkiliyor.
- Modern Talking ve Joe Strummer, Yasemin Boran, Hürriyet Gazetesi, 03.06.1998
Bu iki ismin aynı yazı içinde daha önce
geçtiğini pek sanmıyorum. İsimlere yabancı
olabilirsiniz, o yüzden durumu açıklayayım. Joe
Strummer, punk akımının en haysiyetli grubu olan ‘‘The
Clash’’ın solistidir. 1980'lerde, punk kan kaybetmeye,
çaptan düşmeye başlarken ‘‘Zamanı geldi, haydi bize
eyvallah’’ deme cesaretini göstermiş, hayranlarının
bütün ısrarlarına rağmen grubu dağıtmıştı.
‘‘Modern Talking’’ ise 1984 yılında Dieter Bohlen ve
Thomas Anders adlı iki Alman arkadaş tarafından
kurulmuş, üç yıl içinde özellikle Almanya -ve maalesef
Türkiye'de- çok tutulmuş bir pop grubuydu. Daha
sonraları Amerikalılar'ın ‘‘Euro-Trash’’, yani
‘‘Avrupa-Çöpü’’ olarak adlandıracakları bir müziğin
öncüsü oldular.
‘‘Sepet sepet yumurta, sakın beni
unutma’’ türü şarkı sözleri, gayet basit ritmler ve laf
olsun diye değil, hakikaten sinir bozan vokallerden
ibaret şarkıları, o dönemde inanılmaz ilgi gördü. Şöyle
söyleyeyim, arkadaşların ilk hit'leri olan ‘‘You're My
Heart, You're My Soul’’, şu anda 800 bin Alman
vatandaşının evinde manasız bir şekilde duruyor.
‘‘Modern Talking’’, açıkçası sevilecek bir grup değildi.
Hiç kimse Modern Talking'i sevmezdi, ama her yerde o
çalardı. Anlaşılması zor bir durum tabii ki. Modern
Talking'le ilgili bir sıkıntım olduğu herhalde belli
oluyor. Ama bunun tek suçlusu ‘‘Modern Talking’’ değil
tabii. O dönemin en sivrilen grubu olduğu için insan
ister istemez direkt olarak her şeyden onları sorumlu
tutabiliyor. Yani, tabii ki Yaşar Alptekin'le Yasemin
Evcim'in dansçı gençlerin hayatını anlatan harikulade
filmlerinin sorumlusu ‘‘Modern Talking’’ değil. Veya
Comanchero çalan Kumburgaz diskoteklerinin, Malibu'nun
açıklanamaz kadar yaygın bir şekilde Türkler tarafından
tüketilmeye başlamasının (ya, bu arada son 7-8 yılda
Malibu içen biri gördünüz mü?), Serpil Çakmaklı veya
Hülya Avşar modeli olarak da anılan tuhaf saç toplama
yönteminin, mavi boncuk takma salgınının, 'zımbalı'
tabir edilen blue-jean'lerin sorumlusu da tabii ki onlar
değil. Ama o ‘‘Modern Talking’’ dendiği anda çok azını
sıralayabildiğim bu felaketler de birbiri ardına hücuma
geçiyor sanki.
Her neyse, olayı toparlayalım.
‘‘Modern Talking’’, ‘‘Back For Good’’ adında bir albüm
yayınladı ve müzik dünyasına dönüş yaptı. ‘Kim çağırdı,
şu dönemde bu arkadaşlara tekrar ihtiyacımız var mıydı,
kapanmış yarayı kaşımanın ne anlamı var’ türü sorulara
vereceğim cevapları üç aşağı beş yukarı tahmin edersiniz
herhalde. Eski şarkılarını almışlar, fazlaca
değiştirmeden bir ‘‘best-of’’ gibi -dört yeni şarkı da
var- bir albüm yapmışlar. Arkadaşım Sanlı Ergin'le uzun
bir süre tartıştıktan sonra, (O, 'Yapma' dedi, ben,
'Bırak beni, yapacağım') albümü dinleme kararı aldık.
Hiçbir değişiklik yok. Geldi Brother Louie, gitti Cheri
Cheri Lady... Bir saat sonunda ruhumuzu sıkan mengeneyi
gevşetme kararı aldık ve kaseti çıkardık...
Şimdiii; Joe Strummer'ın bu olayla ne alakası var
diyeceksiniz. Haklısınız. Bir süre önce Roll Dergisi'nde
Joe Strummer'la yapılmış uzun bir röportaj yayınlandı.
Strummer artık üç çocuk babası, arada iyi filmlere müzik
yapan, bazılarında oynayan bir adam. Strummer aradan
yıllar geçse de, hızı kesilmeyen ‘‘Hadi baba dön artık’’
ısrarlarına şöyle cevap veriyor: ‘‘Ortada zaten bir sürü
kazma var. Vasat albümler, vasat kitaplar, vasat filmler
var. The Clash'ın anısına saygı göstermek en iyisi. Ben
bir Bee Gees konserine gitsem, Massachusetts'i dinlemek
isterim. Biz bugün konser versek millet Rock the
Casbiah'ı dinlemek isteyecek. Haklılar. Ama ben artık
onları çalmak istemiyorum. Ben yerimden memnunum, siz de
memnun olun.’’
Dergiyi kaybettiğim için cümleler birebir olmayabilir.
Ama cevabı bu minvaldi. Joe Strummer söyleyeceğini
söylemiş, ben daha ne diyeyim?
- 80'leri yaşamak ne güzelmiş, Yüksel ALTUĞ, Sabah Gazetesi, 26.08.2006
1990'dan sonra doğanlar için birazdan
yazacaklarım, pek fazla bir anlam ifade etmeyecektir.
Lütfen büyükleri, onlara tercüme etsin... Ben 80'leri
yaşayan şanslı kuşaktanım. Bunu fark etmemi sağlayan,
bir kitap oldu. Muharrem Kaşıtoğlu, 60'lar Hikaye,
70'ler Terane, 80'ler Şahane adlı kitabında 80'li
yılların, o solmaya yüz tutan renklerini bir araya
getirip şahane bir nostaljik tablo oluşturmuş. Sanırım
insan yaşlandıkça eskiyi daha çok özlüyor. Yıllar geçip
de dünü hatırladığında, bugünden daha az zevk alıyor.
Kaşıtoğlu'nun kitabı bana ne kadar hızlı büyüdüğümü ve
insan belleğinin su gibi akıp giden zaman karşısında ne
denli aciz kaldığını bir kez daha hatırlattı. Kitabı
benim açımdan ilginç kılan özellik ise televizyon
tarihçesinin kısa bir özetini de içeriyor olmasıydı.
Orta yaşın üzerindekiler, şimdi eski bir Madonna, Modern
Talking ya da George Michael kasetlerinden birini teybe
koyup, aşağıdaki liste eşliğinde zaman yolculuğuna
çıkabilirler...
* Unuttunuz mu? Televizyonlara
bandrol yapıştırırdık.
* Sürekli inip çıkan voltajı sabit tutmak için
regülatör kullanırdık.
* Siyah-beyaz
televizyonlar renkli göstersin diye (tabii ki tek renk)
ekranın önüne plastik cam takardık.
* Şu reklam
sloganlarını hatırlıyor musunuz? 'Her gelin kızın
rüyası, Zetina dikiş makinası...' 'Ho, ho, ho Hoover,
süpürür döver, her yeri temizleyen, Hoover Hoover
Hoover!..' 'Akbank'a mı gidiyorsun?' 'Akşama babacığım,
unutma Ülker getir!' 'Kıskanç bayanlar, eşinize Eros
giydirmeyin!..'
* Ya Şenay'ın ekranda sık sık
söylediği şarkıya ne buyrulur? "Honki ponki tonino
çalina bimbo porino, muşi muşi popozo kozizo, şiki şiki
şayne tikitak tok!.."
* Peki ya çizgi filmler?
"Atom Karınca geliyooooor!.." Ayı Yogi, Pembe Panter,
Heidi, Vikingler, Jetgiller, Taş Devri, He-Man...
Söyleyin, aranızda Voltran'ı oluşturmayan kaç kişi var
peki?
* Dizi mi dediniz? Charlie'nin Melekleri,
Dallas, Flamingo Yolu, Shogun, San Fransisco Sokakları,
Beyaz Gölge, Görevimiz Tehlike, Mavi Ay, Lessi,
Flipper...
* Ya anlamını bile bilmeden
mırıldandığımız o şarkılar? Madonna'dan 'La is la
Bonita', Michael Jackson'dan 'Bed', Steve Wonder'dan 'Ay
cast kuul, tu sey, ay lav yuu!' Joe Cocker'dan 'An çey
may haaaar' Grubun biri 'Big in Japan' diyor. Grubun
adının ya da niye 'En Büyük Japonya' dediğinin önemi
yok. Sarıveriyoruz dilimize... 'Enadır dey in paradays',
'Ra, ra rasputin', 'Da da da, aha aha aha' ve ille de
Feliçita...
* Durun, daha bitmedi... Kitaptan bir
kaç kelime daha yazayım da, biraz daha "Vay be, ne
yıllardı" deyin: Necefli maşrapa, çivit, gazoz kapağı,
dekman, Banker Kastelli, bakkal kokusu, Tipitip sakızı,
ağlayan çocuk posteri, Commer minibüs, taksilerin cam
kenarında uzayan siyah-beyaz damalar, yassı pil, leblebi
tozu, üç korner bir penaltı, kukalı saklambaç, endetura
bir ki üç... Evet yaşlanmışım, ama iyi ki 80'leri
yaşamışım...
- Herkes burada, Nuri Alço nerede, Ayşe ÖZYILMAZEL, Sabah Gazetesi, 22.02.2008
Scotch da Scotch! Kış başından beri İstanbul
gece hayatında en sık duyulan mekan adı! Gece gezenler
ille de finali Nişantaşı'ndaki Scotch'da yapıyorlarmış.
Aman da ne eğleniyorlarmış. Scotch aslında pavyonmuş,
60'lardan beri varmış, o zamanların en popüler
yeriymiş... Şimdilerde de bizim ünlüler gecenin kör
vakti Scotch'a gidip, misket havasında döktürüyormuş.
Giden anlata anlata bitiremiyordu yani... Powertürk
gecesi çıkışında dediler "Hadi Scotch'a". Fırsat bu
fırsat gittik. Daha kapıda nostalji başladı. Nerede
Reina tipi mekanların kapısındaki kulaklıklı, telsizli,
siyah takımlı çam yarması korumalar. Tiril tiril beyaz
gömleğin üstüne atmış ceketi, kollar geride yelken
pozisyonunda bir abi karşıladı bizi. Merdivenleri inince
de yüzünde güller açan şef. İçeride kırmızı ana renk!
Localar yan yana dizilmiş, ortada dans pisti, Modern
Talking'den 'Cherry Cherry Lady' çalıyor. 80'lerin Türk
filmi disko sahneleri misali. Az sonra Serpil Çakmaklı
ve Banu Alkan karşılıklı saçlarını bir sağa bir sola
atarak dans edecekler, Nuri Alço da bir kenarda genç
kızların içkisine ilaç katacak sanki. Vakit geçtikçe
Powertürk gecesinde kim varsa damlıyor Scotch'a.
Türkçeler, yabancılar, 80'ler, Ajdalar ne bulursa
çalıyor DJ ve çok eğlendiriyor. İlk defa İstanbul
alemcisi onu bunu kesmeden gecenin tadını çıkarıyor.
Umarım üç vakte kadar Scotch'un suyunu da çıkartmazlar
tabii.
- 'Nora' Kolyesi Kasada, Selin ÖZAVCI, Akşam Gazetesi, 13.06.2009
Sene 1984; Alman ikili Thomas Anders ve Dieter
Bohlen, synthesizer'ın bütün ihtişamı ve disko
ışıklarının büyüsüyle dolu ilk albümleri 'The 1st
Album'ü yayınladı ve müzik tarihinde 'kült' olacak bir
isim, Modern Talking doğumunu kutladı...
80'li yıllarda kendi paramla ilk satın aldığım albüm
Modern Talking'in çıkış albümüydü. Dolayısıyla 3 yıllık
bir birlikteliğin ardından ayrılan ve 90'larda birkaç
yıl için bir araya gelip ancak ikinci seferde de işi
yürütemeyen ikiliden, Thomas Anders'ın İstanbul'a
geleceği haberi bende de heyecan yarattı. Zira 80'lere
dair bütün kişisel anıların canlanmasına denk düşen bir
haberdi bu.
Kariyerine solo olarak devam eden ve 3
Temmuz gecesi RTN organizasyonuyla SuAda'da 'Retro
Volume 1' serisi kapsamında konser verecek olan Thomas
Anders'la 80'leri ve Modern Talking'i konuştuk.
-
8-9 yaşındayken aldığım ilk kaset bir Modern Talking
albümüydü. O eski günleri hatırladığımda son derece
nostaljik geliyor. 80'leri ve o görkemli dönemleri nasıl
hatırlıyorsunuz?
İlk aldığınız kasetin Modern Talking
olduğunu duymak çok güzel. 80'ler bambaşka bir dönemdi;
renkli, üretken, cıvıl cıvıl... Benim açımdan da başarı
basamaklarını birer birer çıktığım yıllardı. Tabii ki o
zamanı büyük bir keyif duyarak hatırlıyorum.
-
Modern Talking'in parçası olmak ve dünya çapında
milyonlarca albüm satmak nasıl bir duygu?
Aslında tüm bu çılgınlık 'You're My Heart, You're My
Soul' ile başladı ve ondan sonra da Modern Talking
kavramı bizim dışımıza da çıkarak dizginlenemedi. Toplam
120 milyonu aşan albüm satışları ve 420 altın ve platin
plak ödülü; üstüne de konserlerde 10 binlerce
müzikseverin karşısına çıkmak... Bundan daha güzel bir
duygu olabilir mi?
- Müziğinizde her şey romantizm ve synthesizer'ın
sesi miydi? Sanmıyorum! Bize biraz da ikilinin
büyüsünden bahseder misiniz?
Büyü mü bilemiyorum
ancak bence doğru zamanda doğru müzikle insanların
karşısına çıktık. Onlar da bizi benimsediler ve
duygularımızı paylaştılar. Söz, müzik, görüntü ve
fantezinin güzel bir uyumunu yakaladık. Herkesin,
İngilizce bilmeyenlerin dahi, rahatlıkla eşlik
edebileceği parçaları yarattık. O yüzden de aradan
yıllar geçmiş olsa da hala keyifle dinleniyorlar.
80'LERDE TUTKU VARDI
- Biraz kişisel olacak ancak
eski eşiniz Nora Balling'i sormak istiyorum... 80'li
yıllarda hayranlarınız onu ve onun adının yazılı olduğu
kolyenizi fazlasıyla kıskanıyorlardı.
Nora konusunda çok fazla konuşmak istemiyorum. Şu anda
ikinci eşimle ve oğlumla mutlu bir aileyiz. Geçmişi
geçmişte bırakmayı tercih ediyorum. O bahsettiğiniz
kolyeye gelecek olursak; onu hepi topu 2 yıl taktım ve
bundan 19 yıl önce kasaya kaldırdım. İnsanların hala bu
kolyeden bahsediyor olması sizce de inanılmaz değil mi?
-Müzik, moda, politika ve hemen her konuda 80'ler biraz
çılgın ve tuhaf bir dönemdi...
80'lerde hayatın her
alanında çılgın bir hareketlilik vardı. İnsanlar birçok
şeye bugünkü kadar kolayca ulaşamadığından o şeylere
daha çok değer veriyordu. Müzik söz konusu olduğunda
sevdiğiniz bir plak veya kasete sahip olmak önemliydi.
Şimdi ise internet üzerinden her şeye hemen ve çaba
göstermeksizin ulaşmak sanki birtakım duyguları
köreltmeye başladı. 80'lerde duygular daha yoğundu;
tutku vardı. Bugünse o yoğunluk yok.
- 2000'li
yıllardan bahsedecek olursak... Müziğe ve hayata bakış
açınız nasıl değişti?
Artık karşınızda 46 yaşında,
stil sahibi bir adam var. Aynı zamanda sevgi dolu bir
aile babası. Haliyle tüm bunlar müziğime de yansıdı.
- Grubun diğer parçası Dieter Bohlen'le görüşüyor
musunuz? Hala birlikte müzik yapıyor musunuz?
Tek
kelimeyle 'hayır!'
MODERN TALKING'I DIETER'İN
EGOSU BİTİRDİ
- Bohlen'le 90'ların sonunda yeniden
bir araya gelip 2003 yılında tekrar ayrıldınız. Ayrılık
sebebi müzik konusundaki düşünce farklılıkları mıydı
yoksa kişisel sorunlar mı vardı?
İlk ayrılıktan sonra
bir dönüş albümü için talep aldım fakat bu konuda emin
olamıyordum. İlk dönemimizde yakaladığımız inanılmaz
başarının tekrarlanamayacağını düşünüyordum. Fakat plak
şirketiyle konuştuktan ve pazarlama konusunda destek
sözlerini aldıktan sonra onay verdim. Dönüş albümümüz
'Back For Good' ile müzik tarihinin en başarılı
dönüşlerinden birine imza attık. 'Back For Good', 1998
yılında dünya çapında en çok satan 5. albüm oldu. Ancak
ilk ayrılıkta yaşadıklarımız aynen tekrarlandı. Dieter
ve ben birbirine tamamen zıt iki karakteriz. Onun sınır
tanımayan egosu uzun bir süre bir arada kalmamızı
engelledi.
- Modern Talking şarkıları içinde
favoriniz hangisi?
O dönemden sevdiğim birçok parça
var ancak yine de tüm bu çılgınlığı başlatan şarkı
olması nedeniyle 'You're My Heart, You're My Soul'un
yeri bir başka.
- Geçmişe dönmeniz mümkün olsaydı
Modern Talking ikilisi ile ilgili neyi değiştirmek
isterdiniz?
Modern Talking keyif duyulacak bir başarı
hikayesiydi. O yüzden hiçbir şeye dokunmadan bırakalım
her şey olduğu gibi kalsın.
- Yine o dönemden
asla unutmayacağınız en çılgın anınız nedir?
Çılgın demeyelim ama Şili Santiago'da 85 bin kişinin
karşısında verdiğim konseri hiçbir zaman unutamam.
Herkes hep bir ağızdan şarkılara eşlik ederken,
gürültüden neredeyse orkestramı duyamaz hale gelmiştim.
- Daha önce Bursa ve Çeşme'ye gelmiştiniz. Bu sizin
İstanbul'daki ilk konseriniz olacak. Bizi nasıl bir
performans bekliyor? Ve İstanbul hakkında planlarınız
nelerdir?
Evet, Çeşme ve Bursa'da coşku dolu
seyircilerin önünde birer konser vermiştim. 25 yılın
ardından İstanbul'da ilk defa konser verecek olmam ise
beni fazlasıyla heyecanlandırıyor. Konserin yeri de
olağanüstü; düşünsenize iki kıtanın ortasında bir adanın
üstünde olacağız. Konser, Retro Gold adlı 80'ler
gecesinin bir parçası, o yüzden solo çalışmalarımı bir
kenara bırakıp sadece Modern Talking döneminin tüm
unutulmaz hit parçalarını seslendireceğim... 'You're My
Heart, You're My Soul'dan 'Cheri Cheri Lady'ye kadar her
şey çalınacak. Birbirinden yetenekli müzisyenlerden
oluşan grubuma da çok güveniyorum. İstanbul'daki
hayranlarıma, bolca eğlenecekleri ve uzun süre
unutamayacakları bir performans sözünü verebilirim.
Konser dışında ise mümkün olabildiğince İstanbul'u
gezmeye çalışacağım.
SELİN ÖZAVCI
- Yaşlanmışsın görmeyeli Thomasım!, Ayşe ÖZYILMAZEL, Sabah Gazetesi, 07.07.2009
Dağ gibi arkadaşım gözlerimin önünde eridi!
Hey gidi hey!
Tarih: 3 Temmuz Cuma Saat: 01.00 Olay
yeri: Suada "İpek! Orada mısın?" İpek kollarını
bağlamış, tek noktaya bakmıştır, sadece cızırtı çıkarır
"Iııı". "İpek! Geçti canım geçti..." İpek şarkı
söylemeye başlar: "Yaşlanmışsın görmeyeli,
şişmanlamışsın, evlendin mi, kaç kere..."
Geçen perşembe İpek, iki büklüm yanımda bitti. "Ayşe!
Bugüne kadar senden bir şey istedim mi?"
MICHAEL
DA GİTTİ...
Teknik olarak "Hayır" cevabı vermem gerek ama altından
ne çıkacak merakından bozmuyorum: "Yok canııım!"
İpek
devam: "Yarın akşam Suada'da Modern Talking'e gidelim
mi?" "Aaa olmaz! Yalın'a gidiyoruz." "Ya lütfen Ayşe
n'olur."
Duruma uyanıyorum, İpek bir şeyin peşinde...
Meğer bizim kızın ilk aşkı, Modern Talking'in solisti
Thomas'ıymış.
Babası odasına poster asmasına izin
vermezmiş, o da gizli gizli gardırobunun iç kapağına
yerleştirmiş Thomas'ını.
Her sabah Thomas'ın
fotoğrafına öpücük kondurmadan evden çıkmazmış. (Deli mi
ne?) Devamlı hayaller kurarmış. İpek Thomas'la evli,
İpek'le Thomas'ın boy boy çocukları var. İpek Thomas'la
tatilde, İpek Thomas'la teknede...
Bildiğiniz
Thomas'la kafayı yemiş, çok şizofren hareketler bunlar!
"Bak" dedi "Michael'ı da kaybettik (Sanırsınız amcaoğlu)
dünya gözüyle Thomas'ımı görmeden gidersem kahrolurum...
" ALLIK SÜRSEYDİM BARİ "
Tamam İpoş, sözüm söz, seni
Thomas'a götüreceğim ama önce Yalın."
Yalın konseri 21.00'de Kuruçeşme Arena'da, Thomas
23.00'de 'Suada'da. İpek'le Arena'da buluştuk.
Bir
Yalın söylüyor, bir biz.
Nasıl keyifliyiz!
Bir ara gözüme takıldı; İpek ağladı
ağlayacak, aklı Thomas'ta.
Meğer saat 23.00'ü geçmiş.
Hemen Suada'ya attık
kendimizi.
Eğer bu konseri kaçırırsa, bir ömür kölesi
olmak zorunda kalırım. Allah'ım sen yardım et!
Suada'daki konser alanına koşa koşa giriyoruz.
"İpeeek?"...
Aaa bizimki toz bulutu oldu, kayboldu.
Arıyorum arıyorum, yok!
Meğer bir Thomas'lık
arkadaşlığımız varmış. İyisi mi dışarıda oturup
bekleyeyim.
Konser bitiyor, İpek yanıma geliyor, dilinde Yalın'ın
şarkısı "Yaşlanmışsın görmeyeli, şişmanlamışsın,
evlendin mi, kaç kereeee..." "Kızım yaşlanmış be! Hey
gidi Thomas hey!"
O sırada Reina-Suada'nın her şeyi Ali Ünal katılıyor
bize.
Ali'nin kulağına eğilip, durumu anlatıyorum.
Ali, İpek'le Thomas'a tanışma ayarlıyor.
İpek şok!
"Daha ne istiyorsun. Dünyanın gelmiş geçmiş en uzun
Secret'ını sen yaptın, yürüüü!"
Aaa! Bizim girişken
İpek'e bir haller gelmez mi? "Yok! Bayılırım! Ölürüm!"
Tutup kolundan götürüyoruz.
Yolda hâlâ konuşuyor "Ay
iki allık sürseydim, parfüm sıksaydım bari..." "Korkma,
Thomas'a komaz canım!" (Ne kötü espri offf)
İPEK'E ULAŞILAMIYOR
Kulis'e giriyoruz. Thomas'la İpek karşı karşıya!!!!
Sanırsınız İpek orada değil!
Kolları bağlamış, yüzü kıpkırmızı, dikiliyor.
Ben de
kızını şöhret etmeyi kafasına koymuş anneler gibi
çekiştirip duruyorum. Çok eğleniyorum ya, ayrııı.
Diyorum "Thomas bu İpek." Sanırsınız Thomas yüz yıllık
kankam. Bu ne rahatlıksa. Eh! İnsan ancak hayran olunca
tutuluyor galiba. İpek elini uzatıyor.
Ben arkadan
itiyorum "Öpsene İpek!"
Soruyorum: "Bi fotoğraf
çekinebilir miyiz Thomas Bey?" Adam samimiyetle kabul
ediyor.
Makina geliyor. Thomas, İpek'e kol atıyor,
İpek'in kalbi küt küt! Aa! makinanın flaşı kapalı.
"Pardon" çekiyorum, flaşı açıyorum.
İkinci deneme...
Aa! Makinanın hafızası dolu!
Yine "Pardon", bu sefer fazla fotoğrafları siliyorum.
İpek'ten ses, "Hayat beni neden yoruyosun!" Üçüncü
denemede işlem tamamlanıyor.
Vedalaşıp, masamıza
dönüyoruz. İpek kilit! Ben arkadaşımı hiç böyle
görmedim. Gerçekten aklım almıyor bu hayranlık
durumunu...
Tamam, beğenirsin ama abartma, o da
insan. Ne desem olmuyor, aradığımız İpek'e yarım saat
boyunca ulaşılamıyor.
Sonra ilk tepki geliyor: "Salak
kafam!"
Hayırdır? "Keşke daha sıcak davransaydım,
niye ağır yaptım ki? Tutmayın beniii, Thomas'a
gidiyorum. Seviyorum lennn!"
Hah! Kayış tümden
koptu...r /> Demek ki; hayranlık denen şey bünyeye girdi
mi, bir de hayallerle süslendi mi yapacak hiçbir şey
yok! Akıl evden gidiyor, insan kendini unutuyor, sadece
ondan ibaret oluyor.
Kim bilir belki de güzel bir his
olsa gerek. Ne dersiniz?
- Retro'ya Gel, Seda PEKÇELEN, timeout İstanbul, Temmuz 2009
Sevgili 80 jenerasyonu! En büyük
eğlencemiz Modern Talking şehre geliyor, anılarınıza
ihanet etmeyin, konsere buyrun! Modern Talking'den
Thomas Anders kapımızda.
Daha önce Türkiye’ye
geldiniz ancak İstanbul’da hiç sahne almadınız. Konser
için heyecan var mı?
İstanbul’da ilk defa konser verecek olmam beni
fazlasıyla heyecanlandırıyor. Konserin yeri de
olağanüstü; düşünsenize iki kıtanın ortasında bir adanın
üstünde olacağız. Konser, Retro Gold adlı 80’ler
gecesinin bir parçası, o yüzden solo çalışmalarımı bir
kenara bırakıp sadece Modern Talking döneminin tüm
unutulmaz hit parçalarını seslendireceğim.
80’ler
konusunda en güzel ve en kötü şey sizce neydi?
Biraz
önce de söylediğim gibi 80’lerin renkli, üretken,
eğlence ve coşku dolu kimliği bence o yılların en güzel
yanıydı. Hiçbir şey bugünkü kadar kolay ulaşılabilir
durumda değildi; o nedenle de sanki daha değerli
gibiydi. En kötü şey ise bugün o dönemlerdeki kılık ve
kıyafetli hallerime fotoğraflardan bakmak. Şaka bir yana
çok da kötü bir şey yoktu bence o dönemlerde.
Daha önce Eurovision’a katılmıştınız. 2009
Eurovision Şarkı Yarışması’nı seyredebildiniz mi?
Eurovision’daki müziği dinlenmeye değer buluyor musunuz?
Seyretmek ne kelime; Almanya’nın oylarını ben anons
ettim. Haliyle Türkiye’nin parçasını da dinledim ve
bence müzikal olarak gayet başarılıydı. Bu yılki
yarışmayla ilgili ilk olarak şunu söylemek istiyorum;
sahne, prodüksiyon ve görsel uygulamalar açısından
Ruslar harika bir iş çıkardılar. Yani tek kelimeyle “Bol
bol paramız var; alın size olağanüstü bir şov” dediler.
İşin üzücü yanı Eurovision’un çıkış amacı olan ‘şarkı
yarışması’ kimliğinden gittikçe uzaklaşarak ‘şov
yarışması’ haline gelmesi. Kötü şarkılar kadar iyi
şarkılar da var yarışmada. O yüzden ‘dinlenmeye değer’
şeyler mutlaka çıkıyor içlerinden.
Modern Talking bittikten sonra solo albümlerinizi
yayınladınız. İstanbul’daki performansınızda sadece
Modern Talking parçalarına yer vereceksiniz. Kendi
parçalarınızı da seslendirmek istemez miydiniz?
80’lere adanan bir parti söz konusu olduğundan tabii ki
yalnızca ‘You’re My Heart, You’re My Soul’, ‘Cheri Cheri
Lady’ ve ‘Brother Louie’ gibi unutulmaz tüm Modern
Talking parçalarını söylememi lütfen anlayışla
karşılayın. Bakarsınız önümüzdeki günlerde solo
çalışmalarıma ve cover parçalara da yer vereceğim özel
bir performansla yine karşınıza çıkarım.
Yeni teknolojileri takip ediyor musunuz? iPod’unuz var
mı; mp3 indiriyor musunuz?
Mümkün olan ölçüde takip etmeye çalışıyorum. Ancak artık
46 yaşındayım ve bazen teknolojiden biraz uzak bir
yaşamı tercih ediyorum; o dönemlerde de ailemle huzuru
İbiza’da yakalıyoruz. Ayrıca albümü ellerinin arasında
tutmayı seven bir kuşağın bireyi olarak mp3 indirmeye
çok da sıcak bakmıyorum.
Dieter Bohlen’le (Modern
Talking’in diğer üyesi) görüşüyor musunuz?
Hayır!
- Disco dinle, iyi hisset. Esra KARATAŞ, Taraf Gazetesi, 14.06.2010
Psikolog DJ Cenk Erdem, Psycho Disco adlı
albümünde disco müziğin insan ruhuna yararlarından
bahsediyor ve iyi hissetmek isteyenlere müzikli bir
tedavi öneriyor.
Psikolog DJ Cenk Erdem, ilk
albümü İyileştiren Şarkılar’dan sonra yeni bir albümle
yaza “merhaba” diyor. Sony Müzik etiketiyle çıkan Psycho
Disco isimli çalışmasıyla 60-70-80’li yılların en
popüler 15 disco şarkısını bir albümde toplayan Cenk
Erdem hayli heyecanlı. Aretha Franklin’den Bony M’e,
Rick Astley’den Modern Talking’e bir dönemin hit disco
parçaları, bizi “o yaz”lara götürecek. Erdem dj’liğini
yaptığı son albümünü “benim en güzel şarkım” dediği
annesine ithaf ediyor.
Dans edince kendimizi iyi
hissederiz ama aslında bizler klasik müzik dinlemenin
insan ruhunu iyileştirdiğini bilirdik. Disco müziğin
nasıl bir etkisi var insan ruhuna?
Klasik müziği
tercih edenler olduğu gibi Osmanlı’da makam müzikleriyle
de melankolik hastalar tedavi edilmiştir ama benim
reçete gibi bir iddiam yok, sadece dansla yaşam
enerjimizi yükseltelim istiyorum. Üstelik, birine iyi
gelen müzikler bir başkasına kötü gelebilir. Kendi
hikâyemde, doğduğum günden itibaren ailemde herkesin pop
müziğe ilgisi vardı. Avşa’da gizli olarak kulüplere
götürdükleri olurdu beni, orada Boney M dinlerdim.
Küçükken sevdiğim arkadaşlarıma karma albümler yapıp
kasetler hediye ettiğim olurdu. Dans müziği hepimize iyi
gelir, psiko dinamik kuramda da bu ilişkiyi
bulabilirsiniz zaten. Ana rahmindeyken ilk duyduğumuz
kalp ritimleridir ve hepimiz bu tınılara duyarlıyız ve
bu tınılar bizi mutlu ediyor.
Disco müziğin felsefi
bir altyapısı var mı?
Disco müzik Amerika’daki
Latinlerin, siyahların, azınlıkların rock müziğin
hâkimiyetine tepkisi olarak başlıyor. Biliyorsunuz rock
beyaz müziğiydi. Disco serbestçe dans etmeyi, kendini
ifade etmeyi, şehvetli bir şekilde özgürce şarkı
söylemeyi kollektif bir eğlence biçimine dönüştürdü.
Disco müziğinden önce siyahlar, caz müzikle kendilerini
ifade etmişlerdi. Beyazlar da o zamanlar siyahların bu
müziklerini seslendiremiyorlardı. Bu, ezilen bir ırk
olarak onların çığlığıydı. Yaşadıkları dönemle mi ilgili
acaba disco tarzına yönelmeleri?
Yaşanılan
dönemde, 1972’den itibaren, New York’ta gece
kulüpleriyle disko kültürü başlıyor. Sadece siyahların,
Latinlerin değil kadınların da sesini duyuran bir
harekete, ayrıca bir cinsel özgürlük hareketine
dönüşüyor. İlk kadın DJ Karen Cook bu dönemin yıldızı.
Genel olarak siyah vokallerin disko müziğine hâkimiyeti,
sonrasında postdisko döneminde Stock Aitken Waterman
üçlüsüyle ardı ardına İngiltere’de hitler çıkarken bu
kez de siyah sesli Rick Astley’le karşımıza çıkıyor.
Never Gonna Give You up , bu dönemi başlatan şarkılardan
biri ve psycho disco’nun listesinde var. Yine hip hop
kültürünü doğuran da disko ve bu yüzden albümde disko
sampleları kullanan şarkılardan Dj Jazzy Jeff ve Fresh
Prince’den , Ring my bell’i seçtim. Disko tarzı o
dönemin kendini daha çok ifade etme ihtiyacı ile ilgili…
Albüme koymak istediğiniz ama alamadığınız parçalar var
mı?
Sony Music Türkiye ailesine beni Esra
Kocadoğan davet etti ve müzik zevklerimiz o kadar
uyuşuyor ki, aynı heyecanları duyduk ve içimde kalan pek
bir şarkı yok, ama Eurythmics’ten Sweet Dreams‘in de
peşine düşmüştük, ancak yakınlarda bir best of
çıkaracakları için şarkıyı geri çektiler. Mesela albüme
Donna Summer, Hot Stuff’ı vermedi ama listemde Jackson
5’tan , Boney M’e en büyük disko efsaneleri var.
Albüm kapağı da ilginç bir çalışma olmuş. Disco ışığının
örümcek kaplaması ve Hitchcock’un pyscho filmine
gönderme de var. Tasarımdan bahsedebilir miyiz biraz?
Tasarım kardeşim R.Can Erdem’in yaratıcılığı. Mimar
Sinan Üniversitesi Heykel mezunu, şimdi Kanada’da
yaşıyor. Beni çok iyi tanıyor ve psiko eğitim
çalışmalarındaki psiko kısmını disko’ya uyarlarken böyle
bir çizim yaptı. Sony’deki herkes kapağa bayıldı. Hem
retro bir gönderme var, hem de disko delisi bir
psikolog.
Sony albüm seçimlerinde sizi tamamen özgür
bıraktı mı?
Daha önce ilk projem İyileştiren
Şarkılar‘ı , Universal etiketiyle yayınlamıştık, nasıl
ruha iyi gelen şarkıları seçerken özgür bırakıldıysam,
Sony Music Türkiye de en başından itibaren beni özgür
bıraktı. Bu konuda çok şanslıyım. İzinleri daha kolay
alınabilecek şarkılar vardı ama ben tamamen gönül işi
yaptım, sevmediğim ve bu konsepte uymadığını düşündüğüm
tek bir şarkı yok. Dans şarkılarını ezberlettiğim
anneme, Semra Erdem’e, hediye ettiğim, bir yandan da
sadece en sevilen dans şarkılarını değil, farklı
dönemlerin herkesteki anılarını topladığım bir albüm
oldu. Modern Talking’ten , You’re my heart You’re My
soul‘u bir Euro Disco hiti olarak sevmeyen var mı?
- Unutmak için dans etmek zamanıdır! Deniz TÜRKOĞLU, Milliyet Gazetesi, 19.08.2010
Cenk Erdem, Sony Music Türkiye işbirliği ile
keyifleri yükseltecek, şarkıları Psycho Disco albümünde
bir araya getirdi.
Cenk Erdem, bir DJ ve aynı
zamanda bir psikolog olarak ruh haline iyi gelecek
şarkıları bir araya getirdiği ve büyük ilgi gören
İyileştiren Şarkılar projesi’nden sonra bu kez Sony
Music Türkiye işbirliği ile keyifleri yükseltecek ,
şarkıları Psycho Disco albümünde bir araya
getirdi.Albümde “unutmak için dans et” sloganıyla
70’ler, 80’ler , 90’lar ve günümüzden en iyi disko
hit’lerini toplayan Erdem, müzik yoluyla iyileştirme
fikrini, bu kez “müzik yoluyla stres atma ve dans ederek
unutma” tercihine dönüştürmüş.Erdem, Psycho Disco ile
şimdi dansa olan ihtiyacımızı ve eski güzel şarkıları
konuşuyor.
Daha önce bir psikolog ve aynı zamanda
bir dj olarak gerçekleştirdiğiniz İyileştiren şarkılar
albümünüz çok ilgi görmüştü , peki disko şarkıları fikri
nasıl ortaya çıktı?
İyileştiren şarkılar Universal etiketiyle yayınlanmıştı
.Bir reçete olmadığı halde psikoloji ile paralellikler
kurarak şarkılar seçmiştim.Tıpkı her terapinin
başlangıcında olduğu gibi şarkıların da dert ortağı
olan, sakinleştiren, dinginlik veren bir dili vardı.
Ancak nasıl terapinin ilerleyen zamanlarında moral
yükseltmek, egoyu güçlendirmek önemliyse, psycho disco
fikriyle gelen şarkıların devamında da moral yükselten,
yaşam enerjisini artıran şarkılar seçmek
önemliydi.Enerjimizi artırmak için en iyi yol dans
şarkılarından geçiyor, bir dj olarak 70’lerin, 80’lerin,
90’ların disko hitlerini bir araya getirerek ben de
enerjimizi yukarı çekmek istedim.Bu kez Sony Müzik
Türkiye ile çok enerjik bir albüm hazırlamış oldum.
Albümün adı “psycho disco”, peki albümün adıyla nasıl
bir gönderme yapıyorsunuz?
Hem psikolog kimliğimi
hem dj kimliğimi yan yana getirirken, büyük gruplarla
gerçekleştirdiğim eğitim çalışmalarına psiko-eğitim
çalışmaları adını verdiğim gibi, daha büyük kalabalıklar
için dans şarkıları seçerken de psiko-disko ifadesi
kullanmak istedim.Buradaki psycho , psikoloji için bir
kısaltma olduğu gibi disko delisi bir dj şakası yaparak
da albümün içeriğini özetliyor.
Şarkıları seçerken nelere dikkat ettiniz?
Daha önceki projemde olduğu gibi öncelikle güzel sesler
seçmeye çalıştım. Bu konuda Türk bilginlerinden Ebu
Bekir Razi’nin söylediği, “melankolik hastalara güzel
seslerden şarkılar dinletin” tavsiyesi, benim için çok
önemli.Bu yüzden albümde Aretha Franklin , Toni Braxton,
Taylor Dayne gibi güçlü sesler var.Şarkıların disko
şarkıları olması da projenin amacına uyuyor çünkü disko
kültürü 1970’lerde New York’tan tüm dünyaya yayıldığında
, herkesin dilediği gibi dans edip kendini ifade ettiği,
özgürlük veren bir eğlence anlayışını getiren bir alt
kültür olmuş.Şarkılar dansa çağırıyor ve bu şarkıların
hepsi unutmak için dansa davet eden şarkılar…
Albüm kapağı çok dikkat çekiyor, kapak çalışmasındaki
espri nasıl ortaya çıktı?
Albüm kapağını kardeşim R.Can Erdem tasarladı,
Kanada’da yaşıyor ve Concordia Üniversitesi’nde
animasyon eğitimine devam ediyor.Albümü ve projeyi
anlatıp şarkıların listesini verdiğimde, bu kapağı çizip
gönderdi.Hem Sony’dekilerle kapağa bayıldık.Kapağın
retro bir havası var ayrıca disko küresinin dev bir
örümcek olması , unutmaya başladığımız eski güzel
şarkıların örümcek tutması gibi bir espri yapıyor.Sanki
Psycho lafıyla da ünlü Hitchcock filmi Psycho’ya “bir
disko delisi “göndermesi yapıyor.Bana hissettirdikleri
bunlar, Can’a hiç sormadım.
Sony Müzik Türkiye
albüm seçimlerinde size ne kadar özgürlük verdi?
Bana
bu teklifle gelen ve Sony ailesine davet eden Esra
Kocadoğan oldu ve açıkçası müzik zevklerimiz de çok
uyuşuyor.Esra da djlik yapıyor ve bu yüzden şarkıları
seçerken aynı heyecanları paylaşabildik.Bir çok karışık
albümde birkaç güzel şarkının dışında bilmediğimiz
etmediğimiz şarkılar oluyor çünkü ünlü isimlerin
bilinmedik şarkılarının izinlerini almak çok kolay, bu
iş sırasında bunları öğrendim ama istediğimiz şarkılara
sanatçıların verdiği alternatiflere sesimizi çıkarmayıp,
güzel şarkılardan vazgeçtiğimiz hiç olmadı.Baştan sona
istediğim şarkılardan oluştuğu için gönül verdiğim bir
albüm.
Eski şarkıların bir araya getirildiği toplama
albümlerde hep orijinal versiyonlar olur, sizin
albümünüzdeki bazı remixlerin amacı evleri birer diskoya
çevirmek mi?
Şarkıların izinleri geldikten sonra istediğiniz
remixleri kullanabiliyorsunuz, işin bu kısmı çok
zevkliydi çünkü benim özellikle istediğim bazı remixler
vardı.Eski şarkıları yeni nesillere tanıtmak isterken,
bu şarkıları bilenlerle hiç bilmeyenler arasında bir
köprü kurmak istedim.Örneğin Boney M’in , Daddy Cool
şarkısı 1976 yılının bir disko efsanesi ise şimdiki
dinleyiciler için anlaşılmaz bir eski moda havası yerine
remiksiyle çok daha eğlenceli.Üstelik remixleri arşivden
çıkarırken vakit kaybetmek yerine direkt kendi
arşivimden master’lar yolladım ki, bu da albümü ev
yapımı disko albümü yapıyor.
Bu albümünüzü size
ilk disko şarkılarını öğreten annenize armağan
etmişsiniz, kapağını kardeşiniz tasarlamış, bir aile
albümü desek?
Çocukluğumda hem Türk Klasik müziği
seven hem Boney M’den Anita Ward’a disko klasiklerini
bana öğreten bir anneye sahip olduğum için
şanslıyım.Lise yıllarımda ve üniversite yıllarımda, Kiss
Fm’de radyo programları yaptığım dönemlerde de annem her
yeni şarkıyı benle takip ediyordu. Mutfakta Crystal
Waters şarkısı mırıldanan bir annem olduğu için çok
mutlu oluyorum.Bu yüzden albümü en güzel şarkım dediğim
annem Semra Erdem’e armağan ettim.Kardeşim de albüme can
kattı.
Psycho disco albümünün neredeyse disko tarihinin
özeti gibi bir şarkı listesi var, sizce en çok hangi
şarkıda dans edilebilir?
Albümde hala kulüplerde çaldığımda herkesi ayağa
kaldıran şarkı “ Gonna Make You Sweat” Robert Clivilles
ve David Cole’un 1990 yılında yayınlandığında dans
müziğine yön veren şarkıları, ve bu şarkıda disko divası
Martha Wash’un vokaline kayıtsız kalmak mümkün
değil.Yine Euro Disco türünün tam 35 ülkede bir numara
olan şarkısı, 1984 yılının Modern Talking parçası
“You’re my heart , you’re my soul’un” yeri benim için
çok ayrı.Bu şarkıda birçoklarımızın anılarını
topladığımı düşünüyorum.
Bu albüm için bir de
“unutmak için dans et “ gibi sloganınız var, sizce
dertlerimizi unutmak için dans etmek hepimize iyi gelir
mi?
Bırakın diskoları , düğünlerde bile en hüzünlü olanlar
gecenin sonunda en çok dans edenlerdir.Kalbimiz
kırılıyor, hayal kırıklıklarımız oluyor ve tüm bunlar
dans edince geçiyor.Bu yüzden en çok dans etmeye
ihtiyacımız olan zamanlar en çok kırıldığımız
zamanlar.Psycho Disco “unutmak için “ herkesi dans
ettirecek.
- Sonsuz Ayna: Disko Topu'ndan Yansıyan Hayatlar, Gökşen AYDEMİR, Film Arası, Ekim 2014
Sonsuz
Ayna: Disko
Topu'ndan
Yansıyan
Hayatlar
Alttan
yüksek sesle
bangır
bangır Laura
Brightman'ın
(Branigan'ın)
Self Control
şarkısı
çalıyor.
Kamera
yukarda
asılı sonsuz
ayna disko
topuna
zoom-out
yapmakta.
Birden
üzerine
gelen ışıkla
disko topu
pistte bin
bir renk
saçıyor.
Pistte
onlarca
insan
çılgınlar
gibi dans
ederken,
birileri
barın
başında
onları
hasetle
çekiştirip
duruyor.
Hangi
zamanda,
hangi
coğrafyada,
kimlerleyiz
kimse
bilmiyor.
Sadece
birileri
eğleniyor
diğerleri
bakıyor. Bu
sahneleri
1980'lerin
Türk
filmlerinden
hatırlamamız
mümkün. Bir
yanda
Tecavüzcü
Çoşkun,
diğer
tarafta Nuri
Alço, Ahu
Tuğba, Banu
Alkan, Hülya
Avşar, Tarık
Tarcan,
Serpil
Çakmaklı,
Engin Koç,
Yaşar
Alptekin,
Nazan Ayaş
ve Çiğdem
Tunç arz-ı
endam
ediyorlar.
1980'lerin
filmleri
dönemin
politik
iklimini
dolaylı
yoldan
yansıtır
cinstendir.
80 ihtilali
öncesinde
çekilen
yoğun
politik
içerikli
filmlerin
yerini
arabesk
filmleri,
cinsel
içerikli
filmler ve
disko
filmleri
almıştır.
1982
Anayasası'nın
yaratmaya
çalıştığı
korku
toplumu, bu
filmler
aracılığıyla
şuursuzlaştırılarak
elde
edilmeye
çalışılmaktadır.
Özellikle
1982'den
itibaren
çekilmeye
başlanan
disko
filmleri de
bu çelişkili
dönemin en
önemli
aynasıdır.
1970'lerde
de Türk
sinemasında
eğlence
hayatını
konu alan
filmler
yapılıyordu.
Ancak o
dönem ki
eğlence
hayatı, ev
partileri ya
da sahil
partilerinden
ibaretti.
1960'larda
Amerika'da
doğan hippie
kavramının
uzantısı
olarak 68
kuşağıyla
birlikte
gelişen
çiçek
çocuklar bu
filmlerin
kahramanlarıydı.
The Who,
Boney M,
Rolling
Stones,
Janis Joplin
ve Led
Zeppelin
müzikleriyle
eğlenen pis,
dağınık ama
kötücül
olmayan bir
gençlik
imajı
çizilmeye
çalışılıyordu.
Evde
kanepeler
etrafında ya
da deniz
kenarında
ateş yakıp
etrafında
döne döne
yapılan
danslar
vardı. Güzel
ve masum bir
kız olan
Gülşen
Bubikoğlu,
Necla Nazır
ya da Müjde
Ar
arkadaşlarıyla
çılgınlar
gibi
eğlenmekteydiler.
Bu dans
sahneleri
genellikle
kıskanç bir
sevgili
tarafından
bölünürdü.
'Yaban'
olarak
isimlendirilen
kıskanç
sevgiliye
Kadir
İnanır,
Serdar
Gökhan ya da
Murat Soydan
hayat
vermekte,
güzel ve
masum kızı
çekiştire
çekiştire bu
ortamın
çıkarıp ve
evinin
kadını
yapmaktaydı.
Toplum
Mühendisliği
Aracı Olarak
Disko
Filmleri
Klasik
Yeşilçam
geleneğine-baktığımız
zaman
sinemanın
toplum
mühendisliği
aracı olarak
kullanılma
eğiliminin
çok zayıf
olduğunu
görürüz.
Türk
sineması,
Muhsin
Ertuğrul ile
başlayan
emekleme
döneminde
batılılaşarak,
asrileşerek
ve
modernizmin
bir parçası
olarak
gelişimini
sürdürse de,
sistematik
bir toplum
mühendisliği
aracı olarak
kullanılma
eğilimi çok
zayıftır.
Klasik
Yeşilçam
dönemine
bakıldığında,
Türk
sinemasının
toplum
mühendisliği
aracısından
öte seyirci
ne istiyorsa
onu veren
'sen ne
dilersen'
mekanizması
olduğunu
görürüz.
Okan'a göre
o dönemde
yapımcıların
ellerinde
sermaye
olmadığından
film
çekimlerine
başlamadan
önce tüm
haklarını
dağıtımcılara
satıyorlardı.
Dağıtımcılar
ise sadece
kâr
edebilecekleri
yapımlara ve
oyunculara
razı
gelmekteydiler.
Dağıtımcılar,
yapımcılara
resmen emir
veren bir
konumdadırlar.
Yani bu
dönemde Türk
sineması
bölgesel
dağıtımcılar
tarafından
yönlendirilmektedir.
(Okan, s.26)
Bu nedenle
bir toplum
mühendisi
ürününden
çok seyirci
ne talep
ederse onu
veren bir
sinemayla
karşı
karşıyayız.
1980
ihtilali
sonrası
sinemada
üretim
ilişkileri
tamamen
değişecektir.
Değişen
üretim
ilişkileriyle
birlikte
devlet
babanın
yapımcılar
üzerinde
daha büyük
etkisi
olacaktır.
Disko
filmlerinde
temel eksen;
değişen
eğlence
şekillerini
ortaya
koymaktan
öte bu
batılı ve
modern ama
bir o kadar
da ahlaksız
hayatı
gözler önüne
sermektir.
Ne filmlere
fon
oluşturan
İstanbul
eski
İstanbul'dur,
ne de Türk
sinemasının
alışık
olduğu iyi
ve müşfik
kızlar ve
sevdiğine
sahip çıkan
erkekler
vardır.
Filmlerin
temelinde
aile içi
şiddet, içki
ve
uyuşturucu
batağına
düşmüş bir
gençlik;
intiharlar,
cinayetler
ve para
karşılığı
satılan
hayatlar
vardır.
Diskoda
çalan müzik
ise
'ahlak-dışı'
dönemin
tınılarıdır.
Yaşadığı
ülkeye,
topluma uzak
gibi gözüken
bu gençler;
ne çalışan,
ne de
okuyan,
gündüzleri
boş zaman
geçirip
geceleri
kendilerini
diskolara
atan bir
güruhtur. Bu
filmlerin
starları ise
ya çok
zengin
ailelerin
çocuklarıdır
ya da çok
fakir
ailelerden
gelmektedirler.
Sanki bu
filmlerde
orta sınıf
yok
olmuştur.
Dünyaya dair
bütün
nimetler
kapitalistlere
aittir,
onlara
hizmet etmek
ise
fakirlerin
görevidir.
Orta sınıf
ise tarihe
karışmıştır,
küçük esnaf
memur o
ahlaklı
insanlar
sanki
atlarına
binip uzak
diyarlara
gitmişlerdir.
Bu filmlerde
gösterilen
gençlik
fakir ve
zengin fark
etmeksizin
kötüdür, ama
suçlu
değildir.
Suç, onlara
sevgi ve
ilgi
göstermeyen
hatta onları
kısıtlamayan
ailelerindir.
Bu filmlerde
bir tek iyi
vardır, oda
devlet
babanın
adamlarıdır.
Bazen
diskoları
basan bir
komiserdir,
bazen alkol
ya da
uyuşturucu
tedavisi
yapan bir
doktordur.
Gençlik
kullanılan
kötü yola
düşürülendir,
onu
kurtaracak
olan ise
devlet
babanın
adamlarıdır.
Bu kadar
insanın
işkence
gördüğü,
hangi
ideolojik
görüşe sahip
olursa olsun
toplu
idamların
yaşandığı 12
Eylül'den
sonra
çekilen bu
filmlerin
gençlik
üzerine
odaklanması
şaşırtıcı
değildir.
'Ey aileler
çocuklarınıza
sahip
çıkmazsanız
ya kendileri
ölürler ya
da devlet
baba gelir
onları
kurtarır'
imajı
sürekli
tekrarlanmaktadır.
Dönemin
en önemli ve
en çok iş
yapan
senaristi
Erdoğan
Tünaş'tır.
Tünaş sadece
1986 yılında
20 tane bu
konuları
içeren film
yazmıştır.
1983'de
yazdığı
Beyaz Ölüm
eserini
Halit Refiğ
yönetmiştir.
80'lerin
başında üne
kavuşan Ahu
Tuğba,
dönemin en
büyük
keşfidir.
Yine
Tünaş'ın
yazdığı 1984
yapımı Kayıp
Kızlar
filmini de
Orhan Elmas
yönetmiştir.
Agâh
Özgüç'ün,
1984-1986
Film
Sözlüğü'ne
göre Kayıp
Kızlar filmi
31 milyon
800 bin
liralık
hâsılat ile
sinema
tarihinin en
çok iş yapan
filmi
olmuştur.
Tünaş'ın bu
dönemde
çektiği
filmlerindeki
temalar ise;
üvey baba
tacizi,
köyden
artist
olmaya gelip
kötü yola
düşen
kızlar,
alkol ve
uyuşturucunun
yok ettiği
bir
gençliktir.
Bu filmlerin
unutulmaz
kötü adamı
ise genç ve
saf kızların
gazozuna
ilaç atıp
onları kötü
emellerine
alet eden
Nuri
Alço'dur.
Filmlerin
yoğun olarak
kullandığı
mekân olan
diskolarda
bin bir
figürle dans
eden kadın
ve erkekler
vardır.
Başrol
oyuncuları
genelde o
kalabalığın
içinde olmak
yerine barın
kenarında
diğerlerini
izler
konumdadırlar.
Arada Şemsi
İnkaya’nın
canlandırdığı
torbacı
gençleri
zehirlemektedir.
Müzik ise bu
işin
mühürleyicisi
gibi bangır
bangır
çalmaktadır.
Taçsız
Kraliçe
(1984), Arzu
(1985), Dul
Bir Kadın
(1985),
Güzelim
(1985), Aşk
Hikâyemiz
(1986) Bu
İkiliye
Dikkat
(1986),
Seviyorum
(1986), Kara
Sevda (1987)
ve Lambada
(1989) gibi
filmlerde
yoğun bir
şekilde
disko
bölümlerine
rastlarız.
İlk dönemler
disko sadece
kötülüğün
mekânıyken,
1987'den
sonra
çekilen
filmlerde
ise aşkın ve
dansın
mekânı
haline
gelecektir.
Özellikle
1980’leirn
sonunun
yıldızı olan
Yaşar
Alptekin de
danslarıyla
yeni bir
dönemi
açmıştır.
1989 yılında
Yasemin
Evcim ile
birlikte
oynadığı
Lambada
filmi disko
filmlerinin
itibarını
geri
kazanmasını
sağlamıştır.
Disko
Demek Modern
Talking
Demek...
1980'lerin
disko
filmlerinin
vazgeçilmezi
Modern
Talking
grubudur.
Dieter
Bohlen ve
Thomas
Anders
tarafından
1984 yılında
kurulan
Modern
Talking,
1984 yılında
çıkardıkları
ilk
45'likleri
You're My
Heart,
You're My
Soul ile
şöhreti
yakalamışlardır.
Türk
sineması bu
popüler
şarkıyı hiç
zaman
kaybetmeden
filmlerde
kullanmaya
başlar.
'Arzu'
(1985)
filminde
Banu Alkan'ı
bu şarkıyla
salınırken
görürüz.
Modern
Talking ardı
sıra You Can
Win If You
Want, Cheri
Cheri Lady
ve Brother
Louie
45'liklerini
1986 yılına
kadar
çıkarır. Bu
şarkılarla
Avrupa'da,
Asya'da ve
ABD'de ünlü
olup 1987
yılında
ayrılırlar.
Ancak Türk
filmleri
1990'ların
başına kadar
Modern
Talking'in
şarkılarını
tüm disko
bölümlerinde
kullanır.
Telifsiz
istedikleri,
sıklıkla
kullandıkları
bu şarkılar
1990'ların
çocuklarının
vazgeçilmezi
olur. Aynı
şekilde
Laura
Brightman'ın
(Branigan’ın)
Self
Control,
Mory
Kante'nin
Yeke Yeke,
Madonna'ın
La Isla
Bonita,
Berlin’in
Take My
Breathe Away
ve
Roxette'nin
Listen To
Heart gibi
şarkıları
döneme
damgasını
vurmuştur.
1989 yılında
çekilen
Lambada
filmiyle
büyük çıkış
yakalayan
Lambada
müziği
dönemin
filmlerinde
sıkça
kullanılmıştır.
Modernleşme
mi?
Yabancılaşma
mı? Siz ne
dersiniz?
Marx'a
göre
yabancılaşma,
kapitalizmin
sistematik
sonucudur.
Biz sinema
seyircilerine
1980
sonrasında
sunulan
disko
filmlerinin
kullandığı
batı
kaynaklı
müzikler,
modernleşme
çizgisini
yakalayamamıştır.
Ne de olsa
Tanzimat'tan
beri bu
topraklarda
modernleşmenin
adı tepeden
inme
batılılaşmayla
eş
görülmektedir.
Modern
Talking
başta olmak
üzere
kullanılan
bu müzikler
batı
kaynaklı
yabancılaşmayı
beslemiştir.
1980 sonrası
dışa açık
ekonomik
yapıyla
birlikte
kapitalizm
koşulları en
acımasız
şekilde bu
topraklara
yerleşmeye
başlamıştır.
Bu filmlerde
gördüğümüz
gibi kendine
ve toplumuna
yabancılaşan
gençlik
ortaya
çıkmıştır.
Dünyayı
kasıp
kavuran bu
masum
müzikler,
Türk
sinemasında
yabancılaşmanın
kaynağı
olmuştur.
Oysa disko
topunun
aynasında
kırıla
kırıla
yansıyan
onlarca renk
ne kadar da
bizdendir.
Yine de
Modern
Talking, bir
yerlerden
'you're my
heart,
you're my
soul'
söylesin
dursun...
Kaynakça
Okan, T. "
Türk
Sinemasının
Ekonomik
Durumu" Yeni
Sinema,
NO:3, 1966,
ss.25-32.
Özgüç, Agah.
Film Sözlüğü
(1984-1986),
Sümbül
Kitapevi,
1987.
- Konser sezonu seksenler efsanesi Modern Talking`den Thomas Anders ile sona eriyor, Hakan AKOĞLU, cazkolik.com, 13.05.2016
Efsane İstanbul`a geliyor
Seksenli yıllara
damgasını vuran, müzik tarihine ismini altın harflerle
yazdıran Modern Talking`in efsanevi solisti Thomas
Anders 28 Mayıs akşamı Cemal Reşit Rey`in sezon kapanış
konseri için İstanbullu hayranlarıyla buluşmaya
hazırlanıyor.
On iki albüm ve yüz yirmi milyonu aşan satış
rakamlarının ardından sona eren Modern Talking efsanesi,
Thomas Anders tarafından on solo albüm ve dünya çapında
süren konserlerle devam ediyor. Modern Talking ve solo
hitleri Thomas Anders’in eşsiz performansıyla grubun
otuz yılını devirdiği bu dönemde İstanbullu
müzikseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Thomas Anders`la
İstanbul konseri öncesi Modern Talking`i, kariyerini ve
yeni projelerini konuştuk.
Hakan Akoğlu
Modern Talking"in yeniden
biraraya gelmesi için duygusal bir sebep yok
Hakan Akoğlu: Kırk yılı aşkın süredir sahnedesiniz. Bu
kadar uzun süre başarılı olmanın sırrı nedir?
Thomas
Anders: Belki de sevdiğim işi aşkla yaptığım içindir.
Sahnede olmak ve insanları eğlendirmek benim için daima
büyük bir zevk.
Hakan Akoğlu: "%100 Anders" ismini verdiğiniz
otobiyografik bir kitap yazdınız. Geçmişinizi yazarken
kendinizle ilgili farklı yönlerinizi keşfettiğiniz oldu
mu?
Thomas Anders: Farklı yönlerimi keşfetmek değil ama
kendi kişisel tarihime dönüp bakmış oldum. Aklımın
köşesinde kalan birçok anı tekrar canlanmış oldu.
Hakan Akoğlu: Dieter Bohlen ile tekrar birlikte
çalışmayı düşünür müsünüz? Bir gün sizi Modern Talking
ile yeniden bir arada görebilir miyiz?
Thomas Anders:
Aslında yeniden bir araya gelmenin gereği yok diye
düşünüyorum. İkimizin de kendine ait bir hayatı ve
kariyeri var. Aslına bakarsanız hiçbir zaman çok yakın
dost değildik. Bu yüzden tekrar bir araya gelmek için
duygusal bir neden yok.
Hakan Akoğlu: Aynı
zamanda bir aktörsünüz. Şu ana kadar yer aldığınız
filmler içinde sizin için en ilginç olan rol hangisiydi
ve yakın gelecekte sinema filmi ya da TV dizisi gibi
projeler var mı?
Thomas Anders: Her müzik videosu
aslında benim için küçük filmler demek. "Stockholm
Marathon" gerçekten çok keyifli bir projeydi ama her
zaman en begendiğim "Stay With Me" oldu. Geçen Kasım
Alman yapımı "The Little Dictator"de küçük bir rol
aldım. Almanya`da Ekim ayında sinemalarda olacak.
Hakan Akoğlu: Şarkıcı ve müzisyen olarak uzun süredir
müzik dünyasındasınız. Geçmişle bugünkü müzik anlayışı
arasında nasıl farklar var?
Thomas Anders: Müzik endüstrisi çok fazla değişti.
Eskiden dünya genelinde bir müzik trendi vardı.
Günümüzde sayamayacağınız kadar çok fazla trend var.
Geçmişte dağıtım daha basitti şimdi ise dijital
mecraları seçebiliyorsunuz. Bir sanatçı olarak nereye
yöneleceğinizi iyi bilmeniz gerekiyor. Mayıs sonu
"Modern Talking" hitlerinden oluşan bir albümü yeni
düzenlemelerle yayınlayacağım. Albümün adı "Thomas
Anders; HiStory of Modern Talking" olacak. Mayıs`da aynı
zamanda kendi YouTube kanalım Thomas Anders.TV`den
hayranlarım ve arkadaşlarım da beni görme şansı bulacak.
Kayıtlar, turne görüntüleri, TV şovları ve daha
fazlasını görebilecekler.
Hakan Akoğlu: 2008
yılından beri “Koblenz Çocuk Koruma Birliği” nin bir
parçasısınız. Çocuklarla ilgili projeleriniz devam
edecek mi?
Thomas Anders: Kesinlikle! Çocuklar için
gerektiği zaman para toplamaya çalışıyorum.
Hakan
Akoğlu: “Songs Forever” albümünde caz söylediniz. Sizi
en iyi ifade eden müzik türü hangisi?
Thomas Anders:
Bu dünyada binden fazla tat var müzik de benim için
onlardan biri. Evdeyken genellikle Chillout ve Lounge
tarzı dinliyorum. Beni rahatlatıyor. Arabadaysa radyo
dinliyorum. Dışarda neler olduğu, ne tarz müzikler
dinlendiği konusunda bilgi sahibi oluyorum.
Hakan
Akoğlu: Berlin`de yaşıyorsunuz ve Almanya`da büyük bir
Türk nüfusu var. Türk müziği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Dinlediğiniz Türk şarkıcılar var mı?
Thomas Anders:
Aslında Berlin değil Koblenz`de yaşıyorum. Ren nehri
yanında Köln ve Mainz arasında. Türk şarkıcıları çok
fazla bilmiyorum ama bundan sonra Eurovisionu daha
dikkatli izleyeceğim.
Mayıs sonu Modern Talking klasiklerinden oluşan
albüm çıkacak
Hakan Akoğlu: Bundan sonraki
projeleriniz neler?
Thomas Anders: Dediğim gibi Mayıs
ayında Modern Talking klasiklerinden oluşan albüm müzik
marketlerde olacak. 2016 Eylül ayı içinde yayınlanacak
Almanca bir albüm üzerinde çalışıyorum. Dünya çapında
birçok konser veriyorum. Ağustos ayında Amerika
turnesine çıkacağım. Ayrıca bu yıl Vietnamın başkenti
Hanoiv ve Şilide de konserlerim olacak.
Hakan Akoğlu: 28 Mayıs akşamı Cemal Reşit Rey
sahnesinde bizi nasıl bir repertuvar bekliyor?
Sürprizler var mı?
Thomas Anders: Modern Talking`in hit şarkılarından ve
solo repertuvarımdan şarkılar söyleyeceğim. Duygu dolu
bir şov olacak ve dinleyicilerime müzikle dolu güzel bir
akşam yaşatmayı ümit ediyorum.
- Thomas Anders: 'Seksenlerde giydiklerimden utanıyorum!', Ali Tufan KOÇ, Hürriyet Gazetesi, 20.05.2016
Her 80’ler konusu açıldığında otomatikman kafada
dönmeye başlayan, dile yapışan ‘Cheri Cheri Lady’,
‘You’re My Heart, You’re My Soul’ melodilerinden
kurtulmak zor. Sırrı, büyüsü neydi? 80’ler furyasının
tam ortasındaki Alman müzik ikilisi Modern Talking’in
solisti Thomas Anders anlatıyor.
Sene 1985. Modern Talking’in ‘Cheri Cheri Lady’si yılın
hiti. Aynı zamanda ‘Frankie Goes To Hollywood’, ‘Wham!’
gibi ‘pop’u pop yapan grupların tek tek sahneye çıktığı
dönem. Parçası olmak nasıl bir his?
- Birlikte
anılmaktan ömür boyu gurur duyacağım bir dönem bu. Fakat
insan her sabah ayna karşısına geçip “Ne şahane bir
adamım ben! Ne mükemmel işler yaptım” demiyor tabii.
Kocaman gülüşler, absürd derecede kabarmış saçlar,
abartı derecede pahalı klipler... Ve tüm o curcunanın
ortasına düşmüş ‘You’re My Heart, You’re My Soul’,
‘Brother Louie’ gibi hitleriniz... Başarısı tesadüf
müydü?
- Değildi, dönemin melodisini yakalamış
şarkılardı çünkü. İnsanların 80’ler müziğini, stilini bu
kadar çok sevmesi de bu yüzden: Diğer dönemlerden çok
çabuk ayrışan, müziği/çizgisi çok net ve aslında çok
köşeli bir duruşu var. Müzik dediğin, o dönemi
yansıtmalı. Bu yüzden yıllar içinde albümlerimin sound’u
hep değişti, güncellendi. Haftaya çıkacak yeni albümüm
‘History’ dahil. İçinde gelmiş geçmiş en büyük Modern
Talking hitlerinin modern yorumları var.
YENİ
NESİL ÇOK MEŞGUL, ÇOK ACELECİ
80’leri bu kadar
farklı kılan neydi sizce?
- Melodi! 80’lerde her
şey melodiden ibaretti, günümüzdeyse her şey
‘prodüksiyon’. Doğru ‘sound’u yakalamak teknoloji
sayesinde artık çok daha kolay. Birkaç bin euro’ya bir
klavye alıyorsun ve bununla on binlerce yeni ses
dosyaları yaratabiliyorsun. Bundan 30 yıl önce bu
‘sound’u yakalamak hem daha pahalı hem daha nadirdi.
Modern Talking hitleri, ‘karışık kaset’ furyasının
tanığı. Parçanızın olmadığı bir karışık kaset bulmak
zor. Sizin favorileriniz hangileriydi? Duruyor mu
karışık kasetleriniz?
- Yok, hiçbir zaman
‘karışık kaset’ insanı olmadım, hiç doldurmadım. Her
zaman şarkıları orijinal kayıtlarından dinlemeyi tercih
ettim.
Ergenliği 80’lerde yaşamak, o dönem genç
olmak daha mı özeldi sizce?
- Dünya, artık daha
güvenli ve konforlu bir yere dönüştü, ‘kişisel
ayarlar/filtreler’ önem kazandı. Günümüze boşuna bilgi
çağı denmiyor. 80’lerde aşırı yavaş bir bilgi akışı
hâkimdi. Bunun güzel tarafları da var tabii. Doya doya
yaşıyorsun her şeyi. Yeni jenerasyon çok aceleci, çok
meşgul, hep koşturma halinde.
O dönem, hâlâ gece
hayatı için nefis bir tema, şahane bir kostüm bahanesi.
Gidiyor musunuz arada bu tarz partilere?
-
80’lerden emekli oldum, partilerine bile gitmiyorum.
İşim gereği o tarz partilerde, kulüplerde o kadar çok
şovum oluyor ki geri kalan zamanı ailemle evde geçirmeyi
tercih ediyorum.
Eski kıyafet dolabınız duruyor
mu? Baktıkça pişmanlık hissediyor musunuz?
- Hem
de nasıl... Kılık kıyafet, baştan aşağı korkunç!
Hatırladıkça utanıyorum! Bol paça pantolonlar; omzu
gereğinden fazla geniş kostümler... Her şey, her detay
çok saçma.
ARTIK SAÇLAR DA KISA, PANTOLON
PAÇALARI DA...
Anders’in uzun saçlarının
şarkılarını kadar meşhur olduğu bir dönem var. Geçen
aylarda 53’üne bastı; saçları artık daha kısa, pantolon
paçaları ve gömlek yakaları da... Hâlâ fit gözükmesiyle
ilgili “Şanslı sayılırım. Genlerin etkisi çok. Hiç
sigara kullanmadım, hep sağlıklı beslendim” diyor.
- Modern Talking’de kariyer yaptım. Hakan VAROL, Yeni Şafak, 29 Mayıs 2016
80’li yıllara damgasını vurmuş, dünyaca ünlü hangi
gruplar vardı diye sorulsa hiç şüphesiz ki “Modern
Talking” ismi en öne çıkar. İki kere dağılıp tekrar bir
araya gelen grup artık yok ama efsanesi grubun yıldızı
Thomas Anders ile devam ediyor. Hatırı sayılır bir küçük
serveti olan Andreas’ın hayatı dışarıdan bakıldığında
lunaparkı andırıyor ama kendisi acaba sürekli korku
tünelinde mi?
Thomas Andreas dünyaca ünlü Modern
Talking grubunu 1984 yılında Diether Bohlen ile birlikte
kurdular.Grup, müzik hayatına başlar başlamaz adeta bir
kasırga gibi esmeye başladı. Tüm zamanların en popüler
Alman grubu olan Modern Talking herkesin aşina olduğu
“You're My Heart, You're My Soul” adlı şarkı ile 35
ülkenin müzik listelerinde bir numaraya yerleşti.Dünya
çapında 120 milyonluk dudak uçuklatan bir satış rakamına
ulaşan grup üyeleri şu anda kaç ödülü olduğunu bilmiyor
bile...
Ancak müziği ile adeta yeri göğü inleten
ikilinin arası sürekli bozuluyordu. Thomas Anders ve
Diether Bohlen artık o kadar zıtlaşmaya başlamıştı ki
grup ayrılma kararı aldı. Bir küs bir barışık derken
2011'de “Yüzde Yüz Thomas” kitabını çıkaran müzisyen
yaşamına ve gruba dair tüm merak edilenleri öylesine
açık bir şekilde ifade etti ki adeta şok etkisi yarattı.
İlk eşinin grupta yer almak istemesi sonucu Bohlen ile
anlaşamamasının grubu bitirdiğinden tutunda, onun için
aklından zoru var demeye kadar cüret etmişti kitabında.
Dışarıdan sürekli imrenilen bir hayatı olan Andreas,
kendi kalemi ile anlatmıştı yaşadığı tüm zorlukları ve
sancılı süreçlerini...
Thomas Anders filmlerde -
dizilerde başrol oynadı, yarışmalara katıldı, televizyon
program yapımcılığı yaptı, hiç durmadan üretti ve
üretmeye de devam ediyor. Passion Turca organizasyonu
ile yıllar sonra Türkiye'ye gelen sanatçı oldukça
heyecanlı ve mutluydu. Dün İstanbul Cemal Reşit Rey'de
sahne alan Thomas Anders, böylelikle CRR'nin sezon
kapanış konserini de gerçekleştirmiş oldu. Hayranları
tarafından coşkuyla karşılanan efsane yıldızla dünden
bugüne hikayesini konuştuk.
Dünyaya adınızı altın
harflerle yazdırdınız ve hep merak edilen bir star
oldunuz geriye dönüp baktığınızda en büyük “keşke”niz
nedir?
Sanırım bir şeyler için keşke demek haksızlık olurdu.
Çok şanslıydım ve hayatımda bugüne kadar harika anlar
yaşadım. Bu yüzden bir keşkem yok.
Bir tercih
hakkınız olsa Modern Talking grubu mu bireysel müzik mi?
Modern Talking ile büyük bir kariyer yaptım, O yüzden
bunu söylemek gereksiz.
Modern Talking grubundaki
ortağınız Diether Bohlen hayatınızın dönüm noktası
diyebilir miyiz?
Hayır, Dieter Bohlen kariyerimin önemli bir parçasıydı,
hayatımın değil.
Hayatınızı yazdığınız kitabınızda çok cesur
itiraflarınız vardı. Adeta yer yerinden oynadı. Sonra
pişman oldunuz mu?
Pişman olan bir insan değilim
çünkü kararlarımı açık bir zihinle vermeye çalışıyorum
düşüncesizce değil.
Grubu bitirme sebebini
kitabınızdan okuduk, yazılanlar çizilenler malum ama ilk
ağızdan duymak isteriz. Grup neden dağıldı?
Dieter ve
ben zıt karakterleriz, Ying ve Yang gibi. Eski
partnerimle geçinmek çok da kolay değildi bir çeşit çift
gibi, bir büyüsü vardı ama tüm hayat boyu sürdürecek
kadar güçlü değildi.
Tanımayanlar İçin Thomas
Anders
53 yaşındaki Alman sanatçı 2 kez evlendi.
Modern Talking adı altında Dieter Bohlen ile birlikte
1984-1987 ve 1998-2003 yılları arasında sahne aldı. Tüm
dünyada 120 milyondan fazla plak ve cd satarak sayısız
altın ve platin plağa sahip olarak ulaşılması güç bir
rekora imza attı.. Solo olarak 10 başarılı albüm
kaydetti.Elton John, Peter Wolf gibi sanatçılarla
çalıştı ve birçok ünlü sanatçı ile şarkı söyledi. Cape
Town'dan Hong Kong'a, New York'tan Moskova'ya yüzlerce
şehirde konserler verdi.
Oyunculuk kariyerinde önemli film ve dizilerde başrol
aldı.
Gençlik sizin için vazgeçilmez bir tutku.
Yaş almaya başladıkça dünyaya bakışınız nasıl değişiyor?
Yaşlanmak hayatın bir parçası bir çok insan kabul etmese
de... Çevremdeki birçok insanın “yaşlanmak istemiyorum”
dediğini duyuyorum ama hiçbiri genç de ölmek istemiyor.
Kendi tarzınla yaşlanmak bir çeşit mücadele. Yaşıma göre
fit ve iyi durmaya çalışıyorum benim için önemli olan
bu...
Türkiye'de o kadar seviliyorsunuz ki
“Modern Talking Türkiye" adı ile hala interaktif bir
siteniz ve fan clubleriniz var. Biten bir grup için bu
sevgi seli ne hissettiriyor?
Yıllar sonra hala bu
işin içinde kalabilmek insanların ve hayranlarımın beni
sevmesi ve desteklemeye çalışması, beni çok mutlu ediyor
ve gururlandırıyor.
Tüm Avrupa olduğu gibi
Türkiye'de sizi çok seviyor. Ancak tüm kariyerinizde
boyunca Türkiye'ye niçin az geldiniz?
Aslında özel
şovlarım dahil olmak üzere sık bulundum. Sanırım 1o'dan
fazla (gülüyor). Ibaza'da bir evim var. Bu yüzden
tatillerimin çoğunu orada geçiriyorum.
Eurovision
sizin kariyerinizde önemli bir yere sahip. Bu yıl
Eurovision yine çok konuşuldu. Üstelik ABD ile 3 kıtaya
yayıldı. Değişen zamanla birlikte Eurovision'u nasıl
buluyorsunuz?
The ESC hala dünya çapındaki en önemli yarışmalardan
biri. Gençliğim boyunca farklı kültürlerin ve müzik
stillerinin bir yansımasıydı. Bugün ise her ülke dünya
ana akım müzik trendine uygun aynı benzer soundları
denemeye çalışıyor.
Türkiye'yi çok sevdiğinizi biliyorum hatta Türkiye'nin
Eurovision'da ev sahibi olduğu yıl Almanya adına
puanları verirken Türkiye bayraklı gözlükler takmıştınız
ve bu adeta olay olmuştu. Sizin için Türkiye ne ifade
ediyor?
Türkiye sıcak kalpli insanlarıyla harika bir
ülke. Almanya'da milyonlarca Türk yaşıyor. Tekrar tekrar
İstanbul'a gelmeyi istiyorum.
80'li yıllarda
Almanya'ya göç eden çok sayıda Türk aile vardı. Bu
aileler şimdi 3. kuşaklarını yetiştiriyor. Türklerin
Almanya'daki yeri nerede sizce? Hala ülkeye uyum sorunu
olduğunu düşünüyor musunuz?
Maalesef bazıları sosyal
hayatla ve Almanlar ile bağ kurmadan yaşıyor. Almanca
bile konuşmuyorlar. Bence bu zor bir yaşam. Eğer başka
bir ülkeye gitseydim, onun bir parçası olmaya
çalışırdım. Gelecek vizyonu için bu gerekli ama bu
köklerimi unutacağım anlamına da gelmiyor tabii.
Köklerimiz çok önemli.
Müziğinize dönecek olursak
müzik tarihine işlenmiş çok sayıda hit şarkılarınız var.
Artık hit şarkı çıkarmak daha mı zor?
Hit şarkı
çıkarmak gerçekten artık zor ve her zaman zor olacak.
Müzisyenler daima en iyisini yapmaya çalışıyor. Bu bir
tat yakalama meselesi gibi...
Finalde ise Kanat Atkaya'nın Modern Talking'e ufak ufak sataştığı yazılarından ve albüm eleştirilerinden örnekler verelim:
Pilgrimage - 9 Songs of Ecstasy,Modern Talking - Back For Good,
C.C.Catch - Best of '98,
Modern Talking - Alone,
Sandra - My Favourites,
'80 Kuşağı Buluştu, Tasası Bana Düştü,
Modern Talking - America,
Joss Stone - The Soul Sessions,
Kabakulak Kriterleri,
Beastie Boys - Solid Gold Hits,
Sandra-Reflections,
Kuschelrock 19,
80's
Kanat AKKAYA :
"Geçmişte "kıromanje" algılanan
bazı şeyler zaman içinde “kitsch” bir kırılma/dönüşüm
yaşayarak serinkanlı bir havaya bürünebiliyor.
Mesela
Modern Talking.
1980’lerde çok affedersiniz kıroluğun
açık ara önde gideniydi: Bradır Luvi, Luvi, Luvi!
Hay
bin tombul, zımbalı kotlu, sinsi kunduz!
2000’lerde
gençlik hatırasının peşinde kulüpleri dolduran ‘genç
irisi’ kitleler için Modern Talking “Ah-ha-hay
gençliğimiz!” müziğine dönüştü."
Kaynak: Koçak, Kamil. "Türkiye'de Modern Talking". Arşivlenmiş kopya 10 Temmuz 2020 tarihinde "http://moderntalking.web.tr/turkiyede.htm" kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Ocak 2021.